Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Barış Pınarı Ve 2030 Hedefi

“ Barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktır ”   Yüzme bilmeyen birine, yüzmeyi çabucak öğretmenin yolu, onu suya atmaktır. Terörle mücadelesinde yalnız bırakılan ve parasıyla dahi istediği silahları alamayan Türkiye; kendi silah sistemlerini geliştirerek, yüzmeyi geç de olsa öğrendi. ‘Kötü komşu ev sahibi yapar’ sözünün tam doğrulandığı gün bugündür.   Üçüncü Suriye operasyonu işte böyle bir ortamda gerçekleşiyor. Savunma sanayindeki yerlilik oranını yüzde 70’lere çıkaran Türkiye’ye, uygulanacak silah ambargoları artık karşılık bulmuyor. Geçmişteki sınır karakolu baskınlarını bir anımsayın! Tabur büyüklüğündeki terörist gruplar karakollarımızı basıp onlarca şehit vermemize neden olmaktaydı. Çünkü yerli İHA’larımız yoktu. ‘Anlık istihbarat paylaşımı’ yalanı ile müttefik saydığımız ülkeler bize farklı hedefler gösteriyordu.   Asker ve polis içerisinde yuvalanmış fetöcüler de operasyonların yerini ve zamanını bildirmek dahil teröristlere her türlü yardımı yapmaktaydı.  Olayların sıcak akışı sırasında pek farkına varamadığımız detaylar, zamanla gün ışığına çıkıyor ve yap-boz tahtasındaki fotoğrafı tamamlıyor. Son on senede karşılaştığımız tehlikelere bakınca insanın, ülkemizin sanki meleklerin kanadında ilerlediğine inanası geliyor.   Kim ne derse desin Suriye harekatlarının en önemli destekçisi Rusya’dır. Arap ülkelerinin ve  AB’nin attığı taklalara bakınca, Rusya gerçek bir dost gibi davranıyor. ‘Ayıdan post Rus’tan dost olmaz’ önyargısının yıkılma anı çoktan gelmiştir. ABD güdümlü Fetö’nün Rus savaş uçağını düşürtüp, büyükelçilerini öldürmekle aslında neleri engellemeye çalıştıkları apaçık çıktı ortaya.   ‘Zor oyunu bozar’. Fırat Kalkanı öncesi sürekli, Suriye’ye müdahalenin ne kadar zor ve tehlikeli olduğundan bahsedildi. Sonra Zeytin Dalı’nda teröristler adeta efsaneleştirildi. Afrin bölgesinin aşılmazlığından, teröristlerin ne kadar eğitimli olduklarına ve adanmış, bilenmişliklerinden bahsedildi. Şimdiki Barış Pınarı’nda da ABD’nin önümüze çıkacağından, yine teröristlerin savaşçılığından, Amerikan teçhizatlarıyla donatılmışlıklarından söz edildi… Fakat üçünde de Türkiye’yi caydırmaya yönelik kampanyaların fos çıktığını gördük.  Daha evvel de aynı odaklar Türkiye’yi Barış Süreci’ne de zorlayan odaklardı ki, hiçbir manipülatif öngörüleri tutmadı. Meğer kağıttan kaplanmış mitleştirdikleri…   Zorlu coğrafyada güçlü olmak zorundasınız. Korkularınızla yüzleşmek zorundasınız. Elbette savaş kötüdür, son çaredir. Fakat barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktan geçer. Türkiye savunma sanayindeki millileşme ataklarıyla bunu başarıyla kanıtladı. Ar- Ge çalışmalarını hızlandıran Türkiye, Teknofest gibi önceleri hiç bilmediğimiz organizasyonlarla gençlerini, öğrencilerini yeni icatlar konusunda motive ederek ileri teknolojiler geliştirmektedir.  Örneğin kritik füze ve top sistemlerinde yerlilik oranı yüzde 90’lara ulaştı. Ayrıca savunma sanayi dalındaki ihracatımız katlanarak artmakta, cumhuriyet tarihinde görülmemiş rakamlara ulaşmaktadır. Savunma sanayilerinin ülkelerin zenginleşmesine, güçlenmesine ve teknolojik atılımlara nasıl etki ettiği bilinen bir gerçektir.   Barış Pınarı’nı gereksiz görenlere, haritadan İsrail’in 1948’den bu tarafa nasıl genişleyip, yayıldığına bir bakmalarını öneririm. Eğer bugün böyle bir mücadele içine girmezseniz, gelecekte kaçınılmaz karşılaşmanın maliyeti her açıdan misli misli artacaktır.    Meseleye her türlü duygusallıktan arınmış ve de hamaset penceresinden bakmadan sadece ülkemin çıkarları açısından yaklaşmayı uygun buluyorum. Türklerin, Kürtlerin ve Arapların ortak vatan Türkiye’de, el ve gönül birliği içerisinde, oyunlara gelmeden müreffeh gelecek için birlikte hareket etmelerinin herkesin yararına olacağını düşünmekteyim.   Prangalarından kurtulmuş bir Türkiye’nin çok değil on yıl sonra, 2030 senesinde 1,5- 2 trilyon dolarlık bir ekonomik güç ile yakın coğrafyalarda çekim merkezi haline gelerek bölgesel lider olacağına inanıyorum. Bu ekonomik potansiyelin bizim ve çevremizdeki tüm halkların acılarını dindireceğini biliyorum.   O hedefe giden yolun Barış Pınarları’ndan geçtiğine yürekten katılıyorum.      
Ekleme Tarihi: 15 Ekim 2019 - Salı

Barış Pınarı Ve 2030 Hedefi

“ Barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktır ”

  Yüzme bilmeyen birine, yüzmeyi çabucak öğretmenin yolu, onu suya atmaktır. Terörle mücadelesinde yalnız bırakılan ve parasıyla dahi istediği silahları alamayan Türkiye; kendi silah sistemlerini geliştirerek, yüzmeyi geç de olsa öğrendi. ‘Kötü komşu ev sahibi yapar’ sözünün tam doğrulandığı gün bugündür.

  Üçüncü Suriye operasyonu işte böyle bir ortamda gerçekleşiyor. Savunma sanayindeki yerlilik oranını yüzde 70’lere çıkaran Türkiye’ye, uygulanacak silah ambargoları artık karşılık bulmuyor. Geçmişteki sınır karakolu baskınlarını bir anımsayın! Tabur büyüklüğündeki terörist gruplar karakollarımızı basıp onlarca şehit vermemize neden olmaktaydı. Çünkü yerli İHA’larımız yoktu. ‘Anlık istihbarat paylaşımı’ yalanı ile müttefik saydığımız ülkeler bize farklı hedefler gösteriyordu.

  Asker ve polis içerisinde yuvalanmış fetöcüler de operasyonların yerini ve zamanını bildirmek dahil teröristlere her türlü yardımı yapmaktaydı.  Olayların sıcak akışı sırasında pek farkına varamadığımız detaylar, zamanla gün ışığına çıkıyor ve yap-boz tahtasındaki fotoğrafı tamamlıyor. Son on senede karşılaştığımız tehlikelere bakınca insanın, ülkemizin sanki meleklerin kanadında ilerlediğine inanası geliyor.

  Kim ne derse desin Suriye harekatlarının en önemli destekçisi Rusya’dır. Arap ülkelerinin ve  AB’nin attığı taklalara bakınca, Rusya gerçek bir dost gibi davranıyor. ‘Ayıdan post Rus’tan dost olmaz’ önyargısının yıkılma anı çoktan gelmiştir. ABD güdümlü Fetö’nün Rus savaş uçağını düşürtüp, büyükelçilerini öldürmekle aslında neleri engellemeye çalıştıkları apaçık çıktı ortaya.

  ‘Zor oyunu bozar’. Fırat Kalkanı öncesi sürekli, Suriye’ye müdahalenin ne kadar zor ve tehlikeli olduğundan bahsedildi. Sonra Zeytin Dalı’nda teröristler adeta efsaneleştirildi. Afrin bölgesinin aşılmazlığından, teröristlerin ne kadar eğitimli olduklarına ve adanmış, bilenmişliklerinden bahsedildi. Şimdiki Barış Pınarı’nda da ABD’nin önümüze çıkacağından, yine teröristlerin savaşçılığından, Amerikan teçhizatlarıyla donatılmışlıklarından söz edildi… Fakat üçünde de Türkiye’yi caydırmaya yönelik kampanyaların fos çıktığını gördük.  Daha evvel de aynı odaklar Türkiye’yi Barış Süreci’ne de zorlayan odaklardı ki, hiçbir manipülatif öngörüleri tutmadı. Meğer kağıttan kaplanmış mitleştirdikleri…

  Zorlu coğrafyada güçlü olmak zorundasınız. Korkularınızla yüzleşmek zorundasınız. Elbette savaş kötüdür, son çaredir. Fakat barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktan geçer. Türkiye savunma sanayindeki millileşme ataklarıyla bunu başarıyla kanıtladı. Ar- Ge çalışmalarını hızlandıran Türkiye, Teknofest gibi önceleri hiç bilmediğimiz organizasyonlarla gençlerini, öğrencilerini yeni icatlar konusunda motive ederek ileri teknolojiler geliştirmektedir.  Örneğin kritik füze ve top sistemlerinde yerlilik oranı yüzde 90’lara ulaştı. Ayrıca savunma sanayi dalındaki ihracatımız katlanarak artmakta, cumhuriyet tarihinde görülmemiş rakamlara ulaşmaktadır. Savunma sanayilerinin ülkelerin zenginleşmesine, güçlenmesine ve teknolojik atılımlara nasıl etki ettiği bilinen bir gerçektir.

  Barış Pınarı’nı gereksiz görenlere, haritadan İsrail’in 1948’den bu tarafa nasıl genişleyip, yayıldığına bir bakmalarını öneririm. Eğer bugün böyle bir mücadele içine girmezseniz, gelecekte kaçınılmaz karşılaşmanın maliyeti her açıdan misli misli artacaktır.

   Meseleye her türlü duygusallıktan arınmış ve de hamaset penceresinden bakmadan sadece ülkemin çıkarları açısından yaklaşmayı uygun buluyorum. Türklerin, Kürtlerin ve Arapların ortak vatan Türkiye’de, el ve gönül birliği içerisinde, oyunlara gelmeden müreffeh gelecek için birlikte hareket etmelerinin herkesin yararına olacağını düşünmekteyim.

  Prangalarından kurtulmuş bir Türkiye’nin çok değil on yıl sonra, 2030 senesinde 1,5- 2 trilyon dolarlık bir ekonomik güç ile yakın coğrafyalarda çekim merkezi haline gelerek bölgesel lider olacağına inanıyorum. Bu ekonomik potansiyelin bizim ve çevremizdeki tüm halkların acılarını dindireceğini biliyorum.

  O hedefe giden yolun Barış Pınarları’ndan geçtiğine yürekten katılıyorum.  

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.