Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Ben Amerika’dayken…

              Yıllar önce komedi tarzında çekilmiş, yerli bir dizide; Amerika’da yaşamış, İstanbul’da hamburgerci dükkanı işleten bir tipleme vardı. Amerika’da gördüklerini burada uygulamayı seviyordu. Elemanlarını uyarmak istediğinde söze hep “ben Amerika’dayken” diye başlar; buyurgan bir üslupla, ders vermek, yol göstermek isterdi. Kendini beğenmiş, itici olduğu kadar komikti de.             “Ben Amerika’dayken ya da ben Avrupa’dayken” diye söze başlayanlar, biraz gösteriş meraklısı, sonradan görme, biraz da itici bulunurlar ve pek sevilmezler. Bu aynen köyünden çıkıp, askerlik dışında bir yer görmemişin, askerlik anılarını anlatmasına benzer.             İstenmeden; anılarını, deneyimlerini anlatanlar, iyi karşılanmaz. Abartılı söylemler, usandırıcı tekrarlar karşıdakini bunaltır, sıkar. Hele bir de alkolüyse, hiç çekilmez olur. Etrafınızda mutlaka böyle tipler vardır. Benim ısrarla sohbetine yakalanmak istemediğim adeta kaçtığım birileri var, mesela.             Köyden, kasabadan, büyükşehirlere, yurtdışına gidenlere: “Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” derler. Eğer istek üzerine anlatılırsa, pekala. Yok sırf laf olsun diye, hava atmak adına, doğduğu büyüdüğü yerleri küçümseyerek anlatılırsa, o görgüsüzlük olur.             Günümüzde artık eskisi gibi değil. Bir yerlerden haber almak, bilgi edinmek için oralara gitmek, yaşamak gerekmiyor. İletişim araçları zaten birçok şeyi evimizin içine kadar servis ediyor. Gitgide küçülen dünyada, etkileşim ve haberdar olma artıyor. Ayrıca birilerinin size “anlılarını” anlatmasına çok da gerek kalmıyor.             Ancak; zaman zaman yurtdışındaki deneyimlerinden bahsetmekten kaçamıyor, insan. Öyle tepeden bakılmadığı sürece, tadında kaldıkça fena da olmaz.             Hürriyet Çukurova; 50 senedir Avrupa’da yaşayan bir vatandaşımız ile söyleşi yapmış. Vatandaş Adana ile Avrupa’yı karşılaştırmış ve canını sıkan bir sürü şeye dikkat çekmiş. Trafikten, sağlığa, farklılıklara, sorunlara değinmiş.             Trafik; en çok kıyaslama yapılan alandır. Yabancı bir ülkeye gittiğinizde trafik ilk dikkat çekendir.             Trafik akışı, düzeni ve kurallarına uyma oranı; o ülke ve insanı hakkında önemli ipuçları verir.             Kapıkule Sınır Kapısı’ndan giriş yapan Türklerin; trafik kurallarına, geldikleri ülkedeki kadar uymadıkları hep söylenir veya Avrupa’daki iş verimliliğine ayak uyduran Türk işçilerinin, neden Türkiye’de aynı verimliliğe ulaşamadıkları sorulur durur…             Sonunda uyumsuzluk halleri; sistem ve mantalite farklılıklarına bağlanır. Demek ki; insan yerleştiği ülkeye oranın sistemine, iklimine v.s. adapte olabilir. “Çevre insana değil, insan çevreye uyar” sözü burada doğrulanır.             Adanalı gurbetçi vatandaşın yaptığı kıyaslamaları içtenlikli buldum. Anlattıklarının çoğuna katıldım. İçinde en ufak bir samimiyetsizlik, ukalalık hissetmedim.             Efendim ben de 13 yıl Avrupa’da yaşadım. Sorulmadıkça, gerekmedikçe, anılarımı, deneyimlerimi anlatma gereği duymadım. Kıyaslama yapmaktan kaçındım. Çünkü ben Türkiye’de yaşamayı seçtim. Sonra adama “her işin başı Avrupa diyecektin de niye döndün, Türkiye’ye o halde, demezler mi?...”  
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2014 - Pazartesi

Ben Amerika’dayken…

 

            Yıllar önce komedi tarzında çekilmiş, yerli bir dizide; Amerika’da yaşamış, İstanbul’da hamburgerci dükkanı işleten bir tipleme vardı. Amerika’da gördüklerini burada uygulamayı seviyordu. Elemanlarını uyarmak istediğinde söze hep “ben Amerika’dayken” diye başlar; buyurgan bir üslupla, ders vermek, yol göstermek isterdi. Kendini beğenmiş, itici olduğu kadar komikti de.

            “Ben Amerika’dayken ya da ben Avrupa’dayken” diye söze başlayanlar, biraz gösteriş meraklısı, sonradan görme, biraz da itici bulunurlar ve pek sevilmezler. Bu aynen köyünden çıkıp, askerlik dışında bir yer görmemişin, askerlik anılarını anlatmasına benzer.

            İstenmeden; anılarını, deneyimlerini anlatanlar, iyi karşılanmaz. Abartılı söylemler, usandırıcı tekrarlar karşıdakini bunaltır, sıkar. Hele bir de alkolüyse, hiç çekilmez olur. Etrafınızda mutlaka böyle tipler vardır. Benim ısrarla sohbetine yakalanmak istemediğim adeta kaçtığım birileri var, mesela.

            Köyden, kasabadan, büyükşehirlere, yurtdışına gidenlere: “Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” derler. Eğer istek üzerine anlatılırsa, pekala. Yok sırf laf olsun diye, hava atmak adına, doğduğu büyüdüğü yerleri küçümseyerek anlatılırsa, o görgüsüzlük olur.

            Günümüzde artık eskisi gibi değil. Bir yerlerden haber almak, bilgi edinmek için oralara gitmek, yaşamak gerekmiyor. İletişim araçları zaten birçok şeyi evimizin içine kadar servis ediyor. Gitgide küçülen dünyada, etkileşim ve haberdar olma artıyor. Ayrıca birilerinin size “anlılarını” anlatmasına çok da gerek kalmıyor.

            Ancak; zaman zaman yurtdışındaki deneyimlerinden bahsetmekten kaçamıyor, insan. Öyle tepeden bakılmadığı sürece, tadında kaldıkça fena da olmaz.

            Hürriyet Çukurova; 50 senedir Avrupa’da yaşayan bir vatandaşımız ile söyleşi yapmış. Vatandaş Adana ile Avrupa’yı karşılaştırmış ve canını sıkan bir sürü şeye dikkat çekmiş. Trafikten, sağlığa, farklılıklara, sorunlara değinmiş.

            Trafik; en çok kıyaslama yapılan alandır. Yabancı bir ülkeye gittiğinizde trafik ilk dikkat çekendir.

            Trafik akışı, düzeni ve kurallarına uyma oranı; o ülke ve insanı hakkında önemli ipuçları verir.

            Kapıkule Sınır Kapısı’ndan giriş yapan Türklerin; trafik kurallarına, geldikleri ülkedeki kadar uymadıkları hep söylenir veya Avrupa’daki iş verimliliğine ayak uyduran Türk işçilerinin, neden Türkiye’de aynı verimliliğe ulaşamadıkları sorulur durur…

            Sonunda uyumsuzluk halleri; sistem ve mantalite farklılıklarına bağlanır. Demek ki; insan yerleştiği ülkeye oranın sistemine, iklimine v.s. adapte olabilir. “Çevre insana değil, insan çevreye uyar” sözü burada doğrulanır.

            Adanalı gurbetçi vatandaşın yaptığı kıyaslamaları içtenlikli buldum. Anlattıklarının çoğuna katıldım. İçinde en ufak bir samimiyetsizlik, ukalalık hissetmedim.

            Efendim ben de 13 yıl Avrupa’da yaşadım. Sorulmadıkça, gerekmedikçe, anılarımı, deneyimlerimi anlatma gereği duymadım. Kıyaslama yapmaktan kaçındım. Çünkü ben Türkiye’de yaşamayı seçtim. Sonra adama “her işin başı Avrupa diyecektin de niye döndün, Türkiye’ye o halde, demezler mi?...”

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.