Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Bir Hayale Tutunmak

“ Küçük hayaller insanın yüreğini harekete geçiremez” Geothe     Hüzünlü yazı, hüzünlü günlerde ortaya çıkar. Kapalı hava, yağmurlu kış günleri yazarın içindeki melankolik tarafı depreştirir. İçtiğiniz çayın sıcaklığıyla buğulanan cam, yağmurun ahenkli sesi tetikleyicidir çoğu zaman. Güzel bir şiir ya da duygulu bir aşk öyküsü alıp götürür… Uzaklaşmak istersiniz birçok şeyden. Savaşlar, kazalar, gergedan virüsü, adaylık yarışı… Bir anlığına unutmak iyi gelir, şarj ettirir.   Şehrinizin değil de gönlünüzün adayına yönelmek istersiniz. Güzel duygudur kendinizle baş başa kalmak. Bir süreliğine kontağı kapatmayı, görünmezlik pelerini giymeyi arzularsınız. Kafanızın içindeki hayale tutunarak, o anki huzuru yakalamaya çalışırsınız.   Huzurlu olmayı gitgide daha çok önemsiyorum. Mutlu olmayı pek başaramayanlara huzurlu olmayı öneririm. Huzur, evvela bir iç dinginliği ile başlar. Mutluluk mu, huzur mu? Önce hangisi yakalanır? ‘Siz ilk huzurlu olmayı deneyin’ derim. Zira oradan mutluluk kompartımanına atlamak daha mümkündür.   Neden hep bu mutlu olma uğraşı? Ömer Karayılan’dan ‘ Kendini kötü hiset kendini hiset!’ sözünü işittiğimde, şaşırarak tam konduramamıştım. Üzerinde düşündükçe hak verdim dostuma. Önce kendini bir kötü hiset bakalım. Buna izin ver ki kendini bulmanın, çareleri belirsin önünde…   Sisli-puslu havalarda aşık olası gelir insanın, yazma dürtüsü kabarır. Acaba diyorum; Rus edebiyatçılar başarılarını kasvetli havalara mı borçlu? Hüznün yazma konusundaki tetikleyiciliği elbette ispata muhtaç bir savdır. Ama olsun kendimde doğruladım ya, bu yeter bana.   Yalnızlık, yazarın değişmez kaderi midir? Yılmaz Pütün altmış iki sene evvel, Adana’dan Vedat Günyol’a (Yeni Ufuklar Dergisi) yazdığı mektupta ‘ Kafam çok berbat abi. Okudukça insanlardan uzaklaşıyorum. Böylesi daha iyi…’ derken belki yakalandığı ‘yazarlık hastalığından’ dem vuruyordu kim bilir?   Yalnızlık; yol arkadaşı zihinsel üretimi çağırır yanına, ikisi birden aynı kapıdan girer içeri. Gözlerden ırak gerçekleşen buluşma anı, aşk gibi tek kişiliktir. Bütün mahremiyeti ve iç hesaplaşmaları ile…Ardından, bu tek kişilik dev kadro üretimini olgunlaştırır, zihin dünyamızdan dış dünyaya tümceler fırlar ve bugünkü teknolojiyle hemen ulaşır istenilen yere.   Yazı öyle bir şeydir ki zihinden çıkıp, kağıda döküldüğü anda, paylaşılmak ister. Böylece hüzünlü yalnızlık, yazı formatında kişiye özel olmaktan çıkar. Okuyucusuna ulaştıktan sonra, gök kubbe altında yükseklerde, asılı kalacak bir yer arar kendine.   İçindeki hayale tutunmaya çalışan yazar sürekli arayış içindedir. O, meçhul hayalinin tutsağıdır adeta. Sorsanız hayalini ne tamamıyla anlatabilir ne de içinden çıkartıp ‘bakın işte şu’ diye önünüze koyabilir. Süreğen aktarma arayışı ve içindekini tam tarif edemeyişi, aslında onu ateşleyen ve sürekli yeniden yazmaya iten bitimsiz yakıttır…   Hüzünlü saydığım didikleyen yazımı, Atilla İlhan’ın şu dizeleriyle bitirmek geçiyor içimden. Kimi sevsem sensin Senden ibaret Hepsini senin adınla çağırıyorum Kimi sevsem sensin Hayret İn misin cin misin Anlayamıyorum…  
Ekleme Tarihi: 19 Aralık 2018 - Çarşamba

Bir Hayale Tutunmak

“ Küçük hayaller insanın yüreğini harekete geçiremez” Geothe

 

  Hüzünlü yazı, hüzünlü günlerde ortaya çıkar. Kapalı hava, yağmurlu kış günleri yazarın içindeki melankolik tarafı depreştirir. İçtiğiniz çayın sıcaklığıyla buğulanan cam, yağmurun ahenkli sesi tetikleyicidir çoğu zaman. Güzel bir şiir ya da duygulu bir aşk öyküsü alıp götürür… Uzaklaşmak istersiniz birçok şeyden. Savaşlar, kazalar, gergedan virüsü, adaylık yarışı… Bir anlığına unutmak iyi gelir, şarj ettirir.

  Şehrinizin değil de gönlünüzün adayına yönelmek istersiniz. Güzel duygudur kendinizle baş başa kalmak. Bir süreliğine kontağı kapatmayı, görünmezlik pelerini giymeyi arzularsınız. Kafanızın içindeki hayale tutunarak, o anki huzuru yakalamaya çalışırsınız.

  Huzurlu olmayı gitgide daha çok önemsiyorum. Mutlu olmayı pek başaramayanlara huzurlu olmayı öneririm. Huzur, evvela bir iç dinginliği ile başlar. Mutluluk mu, huzur mu? Önce hangisi yakalanır? ‘Siz ilk huzurlu olmayı deneyin’ derim. Zira oradan mutluluk kompartımanına atlamak daha mümkündür.

  Neden hep bu mutlu olma uğraşı? Ömer Karayılan’dan ‘ Kendini kötü hiset kendini hiset!’ sözünü işittiğimde, şaşırarak tam konduramamıştım. Üzerinde düşündükçe hak verdim dostuma. Önce kendini bir kötü hiset bakalım. Buna izin ver ki kendini bulmanın, çareleri belirsin önünde…

  Sisli-puslu havalarda aşık olası gelir insanın, yazma dürtüsü kabarır. Acaba diyorum; Rus edebiyatçılar başarılarını kasvetli havalara mı borçlu? Hüznün yazma konusundaki tetikleyiciliği elbette ispata muhtaç bir savdır. Ama olsun kendimde doğruladım ya, bu yeter bana.

  Yalnızlık, yazarın değişmez kaderi midir? Yılmaz Pütün altmış iki sene evvel, Adana’dan Vedat Günyol’a (Yeni Ufuklar Dergisi) yazdığı mektupta ‘ Kafam çok berbat abi. Okudukça insanlardan uzaklaşıyorum. Böylesi daha iyi…’ derken belki yakalandığı ‘yazarlık hastalığından’ dem vuruyordu kim bilir?

  Yalnızlık; yol arkadaşı zihinsel üretimi çağırır yanına, ikisi birden aynı kapıdan girer içeri. Gözlerden ırak gerçekleşen buluşma anı, aşk gibi tek kişiliktir. Bütün mahremiyeti ve iç hesaplaşmaları ile…Ardından, bu tek kişilik dev kadro üretimini olgunlaştırır, zihin dünyamızdan dış dünyaya tümceler fırlar ve bugünkü teknolojiyle hemen ulaşır istenilen yere.

  Yazı öyle bir şeydir ki zihinden çıkıp, kağıda döküldüğü anda, paylaşılmak ister. Böylece hüzünlü yalnızlık, yazı formatında kişiye özel olmaktan çıkar. Okuyucusuna ulaştıktan sonra, gök kubbe altında yükseklerde, asılı kalacak bir yer arar kendine.

  İçindeki hayale tutunmaya çalışan yazar sürekli arayış içindedir. O, meçhul hayalinin tutsağıdır adeta. Sorsanız hayalini ne tamamıyla anlatabilir ne de içinden çıkartıp ‘bakın işte şu’ diye önünüze koyabilir. Süreğen aktarma arayışı ve içindekini tam tarif edemeyişi, aslında onu ateşleyen ve sürekli yeniden yazmaya iten bitimsiz yakıttır…

  Hüzünlü saydığım didikleyen yazımı, Atilla İlhan’ın şu dizeleriyle bitirmek geçiyor içimden.

Kimi sevsem sensin

Senden ibaret

Hepsini senin adınla çağırıyorum

Kimi sevsem sensin

Hayret

İn misin cin misin

Anlayamıyorum…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.