Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Bir Milli Mesele Olarak Borçlanma

Yıllar içerisinde insanların öncelikleri, beklentileri, yaşam standartları, umutları ve tehlike algıları dönemsel olarak değişmektedir. 2003 yılına kadar, otuz yıl süre ile kronik yüksek enflasyon en önemli gündem maddesini oluşturmakta idi. Bu sorun şimdilik, gündemden düşmüş görünüyor. Ancak bizi meşgul eden birkaç sorunumuz daha var. Bunları; hukuksuzluk, ülke bütünlüğü, güvenlik ve yazımızın konusu, borçlanma olarak sıralayabiliriz.    Geçenlerde yabancı sermayeli bir banka şubesine uğradım. Oradaki kredi uzmanının şu değerlendirmesi beni çok etkiledi: ”Beyefendi işler durgun, inanın kredi verebilecek kişi bulmakta zorluk çekiyoruz.” Yani insanlar o denli borçlandırılmış ki, yeni borçlandırılabilecek (kredibiliteli) insan sayısı azalmış. Günümüzde sorunlar sıralamasının önüne borçlanma yerleşmiştir. Artık ne şekilde veya en uygun nasıl borçlanılır onu düşünür olduk. Yaşadığımız kent Mersin bundan nasibini fazlası ile almaktadır. Mersin hane halkı borçlanma endeksi sürekli artan, bir emekliler ve işsizler kentine dönüşüyor.  Ülkemizde üretmeyen vatandaşların sayısı her geçen gün artmakta ve bu durum üreten azınlığa daha fazla yük getirmektedir. Vergi ve diğer masraflar altında inleyen üreten vatandaşlar, bir müddet sonra giderlerini karşılayamamakta ve iş yerlerini kapatmaktadır.   Makas; büyük sermayedarların ve uluslararası zincirlerin lehine sürekli açılmaktadır. Devletin yatırım yetersizliği ve küçük esnafın vergi yükü ülkemizdeki işsizliği arttırmaktadır. İşsizlik konusunda, hükümetin izlediği Suriye politikası ve akabinde oluşan mülteci sorunu; olumsuz etkiler bırakmaktadır. Özellikle güney illerinde hemen her işletmede Suriye uyrukluları görmek sıradanlaştı. Bu durum toplumdaki huzur ve güveni bozmakta, toplumsal adaleti ve uzlaşmayı tehdit etmektedir. Borçlanma; işsizliği, işsizlik; borçlanmayı tetikleyerek adeta bir kısır döngüye yol açmaktadır. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde, buna Türkiye’de dahil iç ve dış sermaye grupları sürekli tüketim kültürü oluşturmaktadır. Tüketim kültürü ise yozlaşmayı, borçlanmayı ve bağımlılığı beraberinde getirmektedir. İş üreten kesimlerin, nakit para dönüşümünü sağlayamaması, çek ve senetlerin karşılıksız kalması, kanuni yaptırımların yetersiz olması, kredi kartlarından ve bankalardan alınan borçların ödenememesine ve iflasların artmasına neden olmaktadır. Burada bankaların sorumsuzca kredi kartı dağıtmaları da göz ardı edilmemelidir. Eskiden postacının yolu merakla ve heyecanla beklenirdi. Şimdi postacı gördüğümüzde içimiz kararıyor. Postacılar, kuryeler ödeme emri, icra ihbarnamesi, fatura taşıyor durmadan. Cep telefonları, banka teklifleri, şirket reklamları iletiyor. Sabit gelirleri olan memurlar ve işçiler zaten çok uzun süreli konut ve araç kredileri kullanarak, adeta torunlara kadar borç vadelerini uzatmışlardır. Gelirlerinin büyük bir bölümünü borçlanan bu kesim bir müddet kredi borçlarını ödeyemeyecektir. Borç ve kredi batağında ilerleyen sabit ve dar gelirlilerin ev ve arabaları bankalar tarafından haczedilecek, huzursuzlukları artan ailelerde şiddetli geçimsizlikler başlayacak, böylece suça iştirak ve boşanmalar daha da artacaktır. Bekli de bu, ülkemiz üzerinde oynanan ve kaleyi içten fethetmenin, silahsız bir yoludur. Baktığımızda, hemen-hemen bütün kesimlerin artarak borçlanmaya devam ettiklerini görüyoruz. Borcu borçla kapatmak zinciri, bir süre sonra kopacaktır. Eskiden “ yastık altı” diye tabir edilen birikimlerinde eridiği, yok olduğu dönemi yaşıyoruz. Anlayacağınız yastık elden gidiyor… Devletin elindeki mülkleri yok pahasına özelleştirmesi sonucu; ortada özelleştirilecek bir şey kalmadı. Şu an Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) kaldırılmak istenmektedir. Sürekli iç ve dış piyasaya borçlanılması, ileride olabilecek krizlerin daha ağırlaşması ve ödenecek bedellerin fazlalaşması anlamını taşır. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı; iki gün önce adeta bu yazının içeriğini teyit eden bir uyarı yaparak; finans sektörünün daha fazla kredi vermesinin önüne geçecek önlemler aldıklarını açıkladı. (Bankaların açtığı kredi miktarı; toplam mevduatın % 121 oranına ulaşmış) Genç nüfusu fazla olan ülkemizde, yatırımların fazla olmaması, paraların borç ve faiz ödemelerine gitmesi, genç işsizlerin iş bulamaması ayrı bir sorundur. Günümüzde başta gençler olmak üzere, insanlar geleceğe umutla bakamamaktadırlar.  
Ekleme Tarihi: 28 Mayıs 2015 - Perşembe

Bir Milli Mesele Olarak Borçlanma

Yıllar içerisinde insanların öncelikleri, beklentileri, yaşam standartları, umutları ve tehlike algıları dönemsel olarak değişmektedir. 2003 yılına kadar, otuz yıl süre ile kronik yüksek enflasyon en önemli gündem maddesini oluşturmakta idi. Bu sorun şimdilik, gündemden düşmüş görünüyor. Ancak bizi meşgul eden birkaç sorunumuz daha var. Bunları; hukuksuzluk, ülke bütünlüğü, güvenlik ve yazımızın konusu, borçlanma olarak sıralayabiliriz.

   Geçenlerde yabancı sermayeli bir banka şubesine uğradım. Oradaki kredi uzmanının şu değerlendirmesi beni çok etkiledi: ”Beyefendi işler durgun, inanın kredi verebilecek kişi bulmakta zorluk çekiyoruz.” Yani insanlar o denli borçlandırılmış ki, yeni borçlandırılabilecek (kredibiliteli) insan sayısı azalmış. Günümüzde sorunlar sıralamasının önüne borçlanma yerleşmiştir. Artık ne şekilde veya en uygun nasıl borçlanılır onu düşünür olduk. Yaşadığımız kent Mersin bundan nasibini fazlası ile almaktadır. Mersin hane halkı borçlanma endeksi sürekli artan, bir emekliler ve işsizler kentine dönüşüyor. 

Ülkemizde üretmeyen vatandaşların sayısı her geçen gün artmakta ve bu durum üreten azınlığa daha fazla yük getirmektedir. Vergi ve diğer masraflar altında inleyen üreten vatandaşlar, bir müddet sonra giderlerini karşılayamamakta ve iş yerlerini kapatmaktadır.   Makas; büyük sermayedarların ve uluslararası zincirlerin lehine sürekli açılmaktadır. Devletin yatırım yetersizliği ve küçük esnafın vergi yükü ülkemizdeki işsizliği arttırmaktadır.

İşsizlik konusunda, hükümetin izlediği Suriye politikası ve akabinde oluşan mülteci sorunu; olumsuz etkiler bırakmaktadır. Özellikle güney illerinde hemen her işletmede Suriye uyrukluları görmek sıradanlaştı. Bu durum toplumdaki huzur ve güveni bozmakta, toplumsal adaleti ve uzlaşmayı tehdit etmektedir. Borçlanma; işsizliği, işsizlik; borçlanmayı tetikleyerek adeta bir kısır döngüye yol açmaktadır.

Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde, buna Türkiye’de dahil iç ve dış sermaye grupları sürekli tüketim kültürü oluşturmaktadır. Tüketim kültürü ise yozlaşmayı, borçlanmayı ve bağımlılığı beraberinde getirmektedir.

İş üreten kesimlerin, nakit para dönüşümünü sağlayamaması, çek ve senetlerin karşılıksız kalması, kanuni yaptırımların yetersiz olması, kredi kartlarından ve bankalardan alınan borçların ödenememesine ve iflasların artmasına neden olmaktadır. Burada bankaların sorumsuzca kredi kartı dağıtmaları da göz ardı edilmemelidir. Eskiden postacının yolu merakla ve heyecanla beklenirdi. Şimdi postacı gördüğümüzde içimiz kararıyor. Postacılar, kuryeler ödeme emri, icra ihbarnamesi, fatura taşıyor durmadan. Cep telefonları, banka teklifleri, şirket reklamları iletiyor.

Sabit gelirleri olan memurlar ve işçiler zaten çok uzun süreli konut ve araç kredileri kullanarak, adeta torunlara kadar borç vadelerini uzatmışlardır. Gelirlerinin büyük bir bölümünü borçlanan bu kesim bir müddet kredi borçlarını ödeyemeyecektir.

Borç ve kredi batağında ilerleyen sabit ve dar gelirlilerin ev ve arabaları bankalar tarafından haczedilecek, huzursuzlukları artan ailelerde şiddetli geçimsizlikler başlayacak, böylece suça iştirak ve boşanmalar daha da artacaktır. Bekli de bu, ülkemiz üzerinde oynanan ve kaleyi içten fethetmenin, silahsız bir yoludur. Baktığımızda, hemen-hemen bütün kesimlerin artarak borçlanmaya devam ettiklerini görüyoruz. Borcu borçla kapatmak zinciri, bir süre sonra kopacaktır. Eskiden “ yastık altı” diye tabir edilen birikimlerinde eridiği, yok olduğu dönemi yaşıyoruz. Anlayacağınız yastık elden gidiyor…

Devletin elindeki mülkleri yok pahasına özelleştirmesi sonucu; ortada özelleştirilecek bir şey kalmadı. Şu an Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) kaldırılmak istenmektedir. Sürekli iç ve dış piyasaya borçlanılması, ileride olabilecek krizlerin daha ağırlaşması ve ödenecek bedellerin fazlalaşması anlamını taşır. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı; iki gün önce adeta bu yazının içeriğini teyit eden bir uyarı yaparak; finans sektörünün daha fazla kredi vermesinin önüne geçecek önlemler aldıklarını açıkladı. (Bankaların açtığı kredi miktarı; toplam mevduatın % 121 oranına ulaşmış) Genç nüfusu fazla olan ülkemizde, yatırımların fazla olmaması, paraların borç ve faiz ödemelerine gitmesi, genç işsizlerin iş bulamaması ayrı bir sorundur. Günümüzde başta gençler olmak üzere, insanlar geleceğe umutla bakamamaktadırlar.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.