Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Epey Dertlendik

Dert yeryüzüne inmeden evvel; Tanrı yarattıklarını onunla sınamak ister. Ancak derdi kime verdiyse, dayanamaz perişan olur. Tanrı arayışını sürdürür. Kayaların sert yapısı itibarıyla, derde dayanacağını düşünür. Fakat derde maruz kalan kayalar; sıkıntıdan patlar, dağılmaya başlar. Tanrı sonunda insanı dert ile sınamak ister. Çünkü sınanmadık bir tek o kalmıştır. Dertlenen insan, ağlar-sızlar, üzülür, aradan biraz zaman geçer, unutur derdini ve bir şey olmamış gibi işine-gücüne bakar; gülüp eğlenmeye devam eder. Böylece dert sahibini bulmuştur. Derdi taşıyabilen bir tek insansoyu çıkmıştır. O gün bu gün dertlerle yaşar insan.              Bu kış sert geçti. Yağışlı, soğuk, karanlık hava sanki insan ruhlarına sirayet etti. Şiddet, cinayet, kaza, şehit haberleri peş peşe geldi. Sakın, bugün kötü bir şey olmasın diye açtık televizyonlarımızı, radyolarımızı. Hunharca işlenen iki cinayet; haftalarca kamuoyunu meşgul etti. İki melek yüzlü gencimize ağladık, üzüldük. Dertli haberler kapladı her yanı. Her acı haber ile beraber “bu son olur inşallah” temennileri döküldü dudaklarımızdan. Milletçe epey dertlendik.             Dertle yatıp, dertle kalkıyoruz. Kamuoyuna mal olan dertlerin yanında bir de kişisel dertlerimiz, kendi dört duvarlarımız arasında yaşadıklarımız var. Kendimize ait olan dertleri ve sıkıntıları büyüte büyüte “kimin acısı daha fazla?” aymazlığına düşeriz, çoğu zaman.             “Dertler derya olmuş...” dan “senin derdin dert midir benim derdimin yanında…” diye devam eder gider şarkılar… Konu dertten açılınca, dert yarışı hemen başlar. Dert yarışında kim galip? Herkes bir şeylerden muzdarip ve derdi kendine büyük, önemli.             Dünyanın dört bir yanında acı ve dert bütün sahiciliği ile yakıcılığıyla sahnede. Hemen yanı başımızdaki savaş ve kıyım, ocakları söndürüyor. Bizim ise çok daha büyük dertlerimiz var. Sorunsuzluğu, mutluluğu hayal ediyoruz, durmadan.             Derdini söylemeyen derman bulamazmış. Dertler paylaşıldıkça azalırmış. Peki, tamam ama önce paylaşacak, dert dinleyecek birilerini bulmak lazım. İşte işin en zor tarafı bu. Samimi, anlayışlı dostlar edinmek. Dert dinleyecek kimseniz yoksa en iyisi suya anlatmakmış dertleri ve su alır gidermiş, rahatlatırmış insanı.             Ne çok acı var bu hayatta; kazalar, kayıplar, içimizi sızlatıyor tabi ki. Fakat acı bize ait olmayınca çabuk unutuyoruz. Kendi “önemli” gündemlerimize yöneliyoruz. Yine kendi küçük dünyamıza dönüp, dertlerimizi abartıyoruz. Oysa derya olmuş dertlerimizi birkaç saatliğine bile unutsak, hiç fena olmaz. Belki o esnada: Günümüzde çocukların da depresyona girdiğini, her yıl bir milyon kişinin intihar ettiğini okuyacağız. Dünya Sağlık Örgütü raporlarında ülkemizin yüzde on altısının yoksul olduğunu öğreneceğiz. Ya da sadece bir ayda iki yüz kadın cinayetinin bu topraklarda işlendiğini bileceğiz. Suriye’den milyonlarca kişinin ülkesini terk etmek zorunda kaldığını duyacağız.             Aslında her birimiz başına felaket gelmiş birilerini görünce; “Allah’ım şükürler olsun, iyi ki ben değilim” diyebiliyoruz. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri; hayret ve üzüntüyle birlikte “ iyi ki ben değilim” duygusunu pompalıyor, bizlere.             Kendimizi önemsememizi öneren kişisel gelişim kitapları ve uzmanları çağında; dertlerimizi, sorunlarımızı önemli görmememiz neredeyse imkansız. Çünkü bize ait her sorunu aşmanın asıl amaç olduğu anlatılıp duruluyor. Medyada hep mutlu ve başarılı olmak zorundaymışız gibi bir tablo çiziliyor. Dert eşiği hızla yükseliyor.             Unutmamalı ki; sadece “ gemisini kurtaran” değil, başkalarının gemilerini de kurtarma yolunda adımlar attığımız sürece; dertlerimizden ve acılarımızdan daha çabuk arınacağız. Az dertli günler temennisiyle…        
Ekleme Tarihi: 04 Mart 2015 - Çarşamba

Epey Dertlendik

Dert yeryüzüne inmeden evvel; Tanrı yarattıklarını onunla sınamak ister. Ancak derdi kime verdiyse, dayanamaz perişan olur. Tanrı arayışını sürdürür. Kayaların sert yapısı itibarıyla, derde dayanacağını düşünür. Fakat derde maruz kalan kayalar; sıkıntıdan patlar, dağılmaya başlar. Tanrı sonunda insanı dert ile sınamak ister. Çünkü sınanmadık bir tek o kalmıştır. Dertlenen insan, ağlar-sızlar, üzülür, aradan biraz zaman geçer, unutur derdini ve bir şey olmamış gibi işine-gücüne bakar; gülüp eğlenmeye devam eder. Böylece dert sahibini bulmuştur. Derdi taşıyabilen bir tek insansoyu çıkmıştır. O gün bu gün dertlerle yaşar insan.

             Bu kış sert geçti. Yağışlı, soğuk, karanlık hava sanki insan ruhlarına sirayet etti. Şiddet, cinayet, kaza, şehit haberleri peş peşe geldi. Sakın, bugün kötü bir şey olmasın diye açtık televizyonlarımızı, radyolarımızı. Hunharca işlenen iki cinayet; haftalarca kamuoyunu meşgul etti. İki melek yüzlü gencimize ağladık, üzüldük. Dertli haberler kapladı her yanı. Her acı haber ile beraber “bu son olur inşallah” temennileri döküldü dudaklarımızdan. Milletçe epey dertlendik.

            Dertle yatıp, dertle kalkıyoruz. Kamuoyuna mal olan dertlerin yanında bir de kişisel dertlerimiz, kendi dört duvarlarımız arasında yaşadıklarımız var. Kendimize ait olan dertleri ve sıkıntıları büyüte büyüte “kimin acısı daha fazla?” aymazlığına düşeriz, çoğu zaman.

            “Dertler derya olmuş...” dan “senin derdin dert midir benim derdimin yanında…” diye devam eder gider şarkılar… Konu dertten açılınca, dert yarışı hemen başlar. Dert yarışında kim galip? Herkes bir şeylerden muzdarip ve derdi kendine büyük, önemli.

            Dünyanın dört bir yanında acı ve dert bütün sahiciliği ile yakıcılığıyla sahnede. Hemen yanı başımızdaki savaş ve kıyım, ocakları söndürüyor. Bizim ise çok daha büyük dertlerimiz var. Sorunsuzluğu, mutluluğu hayal ediyoruz, durmadan.

            Derdini söylemeyen derman bulamazmış. Dertler paylaşıldıkça azalırmış. Peki, tamam ama önce paylaşacak, dert dinleyecek birilerini bulmak lazım. İşte işin en zor tarafı bu. Samimi, anlayışlı dostlar edinmek. Dert dinleyecek kimseniz yoksa en iyisi suya anlatmakmış dertleri ve su alır gidermiş, rahatlatırmış insanı.

            Ne çok acı var bu hayatta; kazalar, kayıplar, içimizi sızlatıyor tabi ki. Fakat acı bize ait olmayınca çabuk unutuyoruz. Kendi “önemli” gündemlerimize yöneliyoruz. Yine kendi küçük dünyamıza dönüp, dertlerimizi abartıyoruz. Oysa derya olmuş dertlerimizi birkaç saatliğine bile unutsak, hiç fena olmaz. Belki o esnada: Günümüzde çocukların da depresyona girdiğini, her yıl bir milyon kişinin intihar ettiğini okuyacağız. Dünya Sağlık Örgütü raporlarında ülkemizin yüzde on altısının yoksul olduğunu öğreneceğiz. Ya da sadece bir ayda iki yüz kadın cinayetinin bu topraklarda işlendiğini bileceğiz. Suriye’den milyonlarca kişinin ülkesini terk etmek zorunda kaldığını duyacağız.

            Aslında her birimiz başına felaket gelmiş birilerini görünce; “Allah’ım şükürler olsun, iyi ki ben değilim” diyebiliyoruz. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri; hayret ve üzüntüyle birlikte “ iyi ki ben değilim” duygusunu pompalıyor, bizlere.

            Kendimizi önemsememizi öneren kişisel gelişim kitapları ve uzmanları çağında; dertlerimizi, sorunlarımızı önemli görmememiz neredeyse imkansız. Çünkü bize ait her sorunu aşmanın asıl amaç olduğu anlatılıp duruluyor. Medyada hep mutlu ve başarılı olmak zorundaymışız gibi bir tablo çiziliyor. Dert eşiği hızla yükseliyor.

            Unutmamalı ki; sadece “ gemisini kurtaran” değil, başkalarının gemilerini de kurtarma yolunda adımlar attığımız sürece; dertlerimizden ve acılarımızdan daha çabuk arınacağız. Az dertli günler temennisiyle…

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.