Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

İstanbul Kanalı

“Kusur bulanların yanında huzur bulamazsın”     Son yılların belki de en önemli ayrışma konusudur Kanal İstanbul. Önce Türkçeciler, konan isme karşı durdular ve dediler ki “arkadaş kanalın adı neden Kanal İstanbul? Panama Kanalı, Süveyş Kanalı nasıl söyleniyorsa biz de öyle söyleyelim. Bu projeye gelin İstanbul Kanalı diyelim” dediler ki ben de katılıyorum çok da haksız sayılmazlar. Sanıyorum bu isim uluslar arası bir nitelik kazandırmak için verildi projeye. Bir tanıtım ve de pazarlama aracı olarak yabancı diyarlarda bildik isim olsun istendi diye düşünüyorum. Çünkü proje sadece Türkiye’ye mal edilemez. Uluslar arası bir kimlik kazanması, projenin tanıtımı, finansmanı ve işlerlik kazanması açısından önemlidir.   Boğazlara bir kanal açma fikri sadece günümüzün konusu değil. Proje, Osmanlı döneminde de konuşulmuş. Kanal açma fikri ilk o zaman çıkmış ama o kanal Anadolu yakasında düşünülmüş. Köprüler gibi, İstanbul tüneli gibi buğun hayata geçirilen projeler sadece bugünün konusu değildir. Osmanlı döneminde tasarlanan konular bunlar.   Kanal projesi Cumhuriyet döneminde ara ara gündeme gelse de hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmamıştır. Ta ki 90’lı yıllarda Bülent Ecevit; bunu seçim kampanyasında kullanana değin. Ancak proje seçim kampanyasının ötesine hiç geçmemiştir. Dönemin başbakanı sıfatıyla Erdoğan projeyi ‘yüzyılın çılgın projesi’ olarak ilan etti (2011) ve yapımına başlanması hedeflendi. Ancak araya giren türlü engellerle proje bu günlere kaldı. 2020’de ilk ihalesi yapıldı. 2021 yılında yapım aşamasına gelindi.   Fakat Kanal İstanbul her kesimden yoğun dirençle karşılaşıyor. Maliyetinden, çevresel etkilere, Karadeniz’deki barış ortamının bozulacağına değin bir yığın görüş kanalın karşısındadır. Kanala karşı gelenlerin başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vardır. Ayrıca muhalefet bunu bir ‘rant projesi’ diye adlandırmaktadır.   En son amiraller bildirisi konuyu iyice alevlendirdi ve içine Montrö tartışmaları da girdi. Konuyu yakından takip ettim ve aylardır süren tartışmalara bakarak bir görüş oluşturdum. Fikir ilk ortaya atıldığında bana çok ütopik ve gerçekleşmesi zormuş gibi geldi ama ilerleyen süreçte ve tartışmanın taraflarını dinledikçe kanaldan yana duruşum ağır bastı.   Çünkü ben genel olarak yeni yatırımlara müspet yaklaşırım. Bunu da geçmişten gelen deneyimlere bağlarım. Hatta cumhuriyetin ilk yıllarının Ankara’sına kadar giderim. O zamanlar açılan büyük bulvarların ne kadar garipsendiğini hatırlarım. Sonra, başbakan Menderes’e yöneltilen suçlardan ‘kamu kaynaklarını çarçur ettiği iddiası’nın içinde geniş Vatan, Millet ve Kenedy bulvarlarının yapımının bulunmasını düşünürüm.   Cumhuriyet tarihindeki hemen tüm büyük yatırımların engellenmek istendiğini bilirim. Köprüler, yollar, barajlar, madenler, santraller benzer gerekçelerle engellenmek istenir. Ama biten projeleri de genelde, nedense engellemek isteyenler kullanır.   Montrö- Kanal tartışmasına gelince, aralarında doğrudan bir ilişki bulunmuyor. Ancak bilinmeli ki Montrö durduğu sürece, Kanal İstanbul tam işlevsel hale gelemez! Elbette şu an ‘Montrö kaldırılsın’ demiyor kimse. Fakat kanalın yapım süresinin ortalama 10 yıl süreceği göz önüne alındığında, 10-15 yıl sonraki Türkiye koşulları nasıl şekillenir ona bakmak lazım. Şöyle; Cumhuriyetin ilanından Montrö’nün imzalandığı tarihe (1936) kadar geçen arada; Türkiye’nin boğazlar üzerinde denetimi, hakimiyeti yoktu. 1936’da dünya konjonktürü ve güçlenen Türkiye koşulları Montrö’yü mümkün kıldı. Ama Montrö de bize kendi boğazlarımız üzerinde tam hakimiyet hakkı vermiyor.   İyimser bir tahminle kanalın bittiği tarihlerde ve biraz ötesinde ( 10-15 sene) Türkiye, 1.5 trilyon dolar GSMH ile dünyanın ilk on ekonomisi arasında olacak ve askeri gücü de aynı oranda büyüyecek. İşte o gün geldiğinde Türkiye; Montrö’yü aşan, daha iyi şartlarda antlaşmalar yapabilecektir.   Kanala dair bazı bilgilere gelince; 40-45 km uzunluğunda, 25-30 metre derinlik ve 150-200 metre genişlikte olacak. Her iki bitim yerine kuzeyde ve güneyde iki liman yapılacak. Kuzey bölgesine 90 gezi parkı büyüklüğünde 35 milyon ağaç dikilerek, yeşil alan oluşturulacak. Konut, otel, lojistik merkezleri ile fuar alanları yapılacak. Etrafında 500 bin kişilik yeni bir şehir kurulacak, buralara kısmen İstanbul merkezden kentsel dönüşüme girecek mahalle sakinleri yerleştirilecek.   Oluşacak kazı toprağı şehir içlerine girmeden, yapılacak özel servis yolları ile taşınacak. Şimdiki boğaz trafiği ortalama 40 bin gemi/yıl, 2054 yılında 78 bin gemi/yıla çıkacak. Boğazların güvenli gemi geçiş sayısı ise 25 bin gemi/yıldır. Üstelik bu gemiler parasız geçiyor.   Kanal İstanbul şehre ve ülkemize artı değer katacak, İstanbul’u birçok açıdan rahatlatacak 100 bin kişiye doğrudan iş sağlayacak ve bir çekim gücü oluşturarak, ticaret, turizm ve ekonominin gelişimine katkı sağlayacak. Son olarak kanal; ‘bir kuşak bir yol’un orta koridorunda bulunan Türkiye için uluslar arası bir gerekliliktir
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2021 - Pazartesi

İstanbul Kanalı

“Kusur bulanların yanında huzur bulamazsın”

 

  Son yılların belki de en önemli ayrışma konusudur Kanal İstanbul. Önce Türkçeciler, konan isme karşı durdular ve dediler ki “arkadaş kanalın adı neden Kanal İstanbul? Panama Kanalı, Süveyş Kanalı nasıl söyleniyorsa biz de öyle söyleyelim. Bu projeye gelin İstanbul Kanalı diyelim” dediler ki ben de katılıyorum çok da haksız sayılmazlar. Sanıyorum bu isim uluslar arası bir nitelik kazandırmak için verildi projeye. Bir tanıtım ve de pazarlama aracı olarak yabancı diyarlarda bildik isim olsun istendi diye düşünüyorum. Çünkü proje sadece Türkiye’ye mal edilemez. Uluslar arası bir kimlik kazanması, projenin tanıtımı, finansmanı ve işlerlik kazanması açısından önemlidir.

  Boğazlara bir kanal açma fikri sadece günümüzün konusu değil. Proje, Osmanlı döneminde de konuşulmuş. Kanal açma fikri ilk o zaman çıkmış ama o kanal Anadolu yakasında düşünülmüş. Köprüler gibi, İstanbul tüneli gibi buğun hayata geçirilen projeler sadece bugünün konusu değildir. Osmanlı döneminde tasarlanan konular bunlar.

  Kanal projesi Cumhuriyet döneminde ara ara gündeme gelse de hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmamıştır. Ta ki 90’lı yıllarda Bülent Ecevit; bunu seçim kampanyasında kullanana değin. Ancak proje seçim kampanyasının ötesine hiç geçmemiştir. Dönemin başbakanı sıfatıyla Erdoğan projeyi ‘yüzyılın çılgın projesi’ olarak ilan etti (2011) ve yapımına başlanması hedeflendi. Ancak araya giren türlü engellerle proje bu günlere kaldı. 2020’de ilk ihalesi yapıldı. 2021 yılında yapım aşamasına gelindi.

  Fakat Kanal İstanbul her kesimden yoğun dirençle karşılaşıyor. Maliyetinden, çevresel etkilere, Karadeniz’deki barış ortamının bozulacağına değin bir yığın görüş kanalın karşısındadır. Kanala karşı gelenlerin başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vardır. Ayrıca muhalefet bunu bir ‘rant projesi’ diye adlandırmaktadır.

  En son amiraller bildirisi konuyu iyice alevlendirdi ve içine Montrö tartışmaları da girdi. Konuyu yakından takip ettim ve aylardır süren tartışmalara bakarak bir görüş oluşturdum. Fikir ilk ortaya atıldığında bana çok ütopik ve gerçekleşmesi zormuş gibi geldi ama ilerleyen süreçte ve tartışmanın taraflarını dinledikçe kanaldan yana duruşum ağır bastı.

  Çünkü ben genel olarak yeni yatırımlara müspet yaklaşırım. Bunu da geçmişten gelen deneyimlere bağlarım. Hatta cumhuriyetin ilk yıllarının Ankara’sına kadar giderim. O zamanlar açılan büyük bulvarların ne kadar garipsendiğini hatırlarım. Sonra, başbakan Menderes’e yöneltilen suçlardan ‘kamu kaynaklarını çarçur ettiği iddiası’nın içinde geniş Vatan, Millet ve Kenedy bulvarlarının yapımının bulunmasını düşünürüm.

  Cumhuriyet tarihindeki hemen tüm büyük yatırımların engellenmek istendiğini bilirim. Köprüler, yollar, barajlar, madenler, santraller benzer gerekçelerle engellenmek istenir. Ama biten projeleri de genelde, nedense engellemek isteyenler kullanır.

  Montrö- Kanal tartışmasına gelince, aralarında doğrudan bir ilişki bulunmuyor. Ancak bilinmeli ki Montrö durduğu sürece, Kanal İstanbul tam işlevsel hale gelemez! Elbette şu an ‘Montrö kaldırılsın’ demiyor kimse. Fakat kanalın yapım süresinin ortalama 10 yıl süreceği göz önüne alındığında, 10-15 yıl sonraki Türkiye koşulları nasıl şekillenir ona bakmak lazım. Şöyle; Cumhuriyetin ilanından Montrö’nün imzalandığı tarihe (1936) kadar geçen arada; Türkiye’nin boğazlar üzerinde denetimi, hakimiyeti yoktu. 1936’da dünya konjonktürü ve güçlenen Türkiye koşulları Montrö’yü mümkün kıldı. Ama Montrö de bize kendi boğazlarımız üzerinde tam hakimiyet hakkı vermiyor.

  İyimser bir tahminle kanalın bittiği tarihlerde ve biraz ötesinde ( 10-15 sene) Türkiye, 1.5 trilyon dolar GSMH ile dünyanın ilk on ekonomisi arasında olacak ve askeri gücü de aynı oranda büyüyecek. İşte o gün geldiğinde Türkiye; Montrö’yü aşan, daha iyi şartlarda antlaşmalar yapabilecektir.

  Kanala dair bazı bilgilere gelince; 40-45 km uzunluğunda, 25-30 metre derinlik ve 150-200 metre genişlikte olacak. Her iki bitim yerine kuzeyde ve güneyde iki liman yapılacak. Kuzey bölgesine 90 gezi parkı büyüklüğünde 35 milyon ağaç dikilerek, yeşil alan oluşturulacak. Konut, otel, lojistik merkezleri ile fuar alanları yapılacak. Etrafında 500 bin kişilik yeni bir şehir kurulacak, buralara kısmen İstanbul merkezden kentsel dönüşüme girecek mahalle sakinleri yerleştirilecek.

  Oluşacak kazı toprağı şehir içlerine girmeden, yapılacak özel servis yolları ile taşınacak. Şimdiki boğaz trafiği ortalama 40 bin gemi/yıl, 2054 yılında 78 bin gemi/yıla çıkacak. Boğazların güvenli gemi geçiş sayısı ise 25 bin gemi/yıldır. Üstelik bu gemiler parasız geçiyor.

  Kanal İstanbul şehre ve ülkemize artı değer katacak, İstanbul’u birçok açıdan rahatlatacak 100 bin kişiye doğrudan iş sağlayacak ve bir çekim gücü oluşturarak, ticaret, turizm ve ekonominin gelişimine katkı sağlayacak. Son olarak kanal; ‘bir kuşak bir yol’un orta koridorunda bulunan Türkiye için uluslar arası bir gerekliliktir

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.