Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Mersinlilik Bilinci

Klasik sorulardandır. “ Doğduğun yer mi doyduğun yer mi?” Bir tercih yapmak zorunda bırakılırız çoğu zaman. Bu soru; o milletin göçebeliğini hemen ele verir. Yerleşik toplumlarda böyle sorulara gerek yoktur. Kuşaklar boyu oradasındır ve orası hem doğduğun hem de doyduğun yerdir. Ama bizde farklı. Şehirlerimizde yaşayanların büyük çoğunluğu; göç edenlerden oluşur.    Kentli olabilmek, kök salmak süreç ister. “Kentli olabilmek için üç göbek şehirde doğmak gerekir” görüşü, genel geçer bir değerlendirmedir. Bu durumda Mersin’in kentlilerden oluşmasını görmek için daha ne kadar zamana ihtiyaç lazım, varın siz düşünün! Gün gelecek kentli nüfus; yaşadığı yerde, aidiyet duygusu geliştirecek bilince ulaşacak. Böylece Mersin özelinde, Mersinlilik bilinci yerleşecek. (Ölme eşeğim ölme!)    Mersinlilik bilinci; son yıllarda Mersin’e düşünce jimnastiği yaptırtan insanların ortaya attıkları bir kavram.    Mersinlilik bilinci deyince, insanın aklına hemen, yukarıdaki o kadim soru geliyor. Doğduğun yer mi doyduğun yer mi? Genel olarak cevabımız: Doyduğumuz yer oluyor. O halde, nerede doğmuş olmanın ötesinde, doyduğumuz Mersin’e sahip çıkmamız ve Mersinlilik bilinci geliştirmemiz istenmektedir bizden. Doğal ve sosyal dokusunu büyük ölçüde tahrip ettiğimiz Mersin’e böyle bir borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar aslını inkar edenin ”haramzade” olduğunu kabul etsek de, gelmiş olduğumuz yerleri unutmadan yaşadığımız yere sahip pekala çıkabiliriz.    Mersin’de göç edenlerin, tam olarak entegrasyonundan bahsetmenin erken olduğunu kabul etmekle beraber, kent kültürü oluşturma yönünde ilerlediğimiz söylenebilirdi. Fakat son Suriyeli akını ile birlikte, bu entegrasyonun ileri tarihlere taşınacağına şüphe yok! Suriyeliler konusunda, eğer teselli demek doğru olursa; kültürel benzerlik bir tesellidir ve uyum sürecini hızlandıran olgudur. Uyum sağlamanın; kent barışına, kentin ekonomik ve sosyal hayatına, itici güç sağlayacağı ise tartışma götürmez.  İnsanların yaşadıkları yerlere sahip çıkmaları, oralardaki yaşam kaliteleri ve memnuniyetleri ile doğru orantılıdır. İşte bu noktada, yerel aktörlere ve kent egemenlerine büyük görevler düşmektedir. Daha önceleri de sık yazdığım gibi, Mersin’in talihsizliğini, merkezi hükümetlerle uyumlu olmayan yerel yönetimleri oluşturmaktadır. Ülkemiz gerçekleri ışığında, Ankara ile siyaseten örtüşen kentlerin daha çabuk yol aldıkları, yatırımlarını daha erken tamamladıkları gerçeğini kabul etmeliyiz.    Göçler tarihini incelediğimizde, göç edenlerin hemen tamamına yakınının, göç ettikleri yerlerde kalıcı olduklarını görmekteyiz. Böyle örnekleri Batı Avrupa’da yaşayan Türklerde gözlemlememiz mümkün. O halde bu deneyimler doğrultusunda politikalar üretmek, gelenlerin kalıcı olduklarını görmek ve buna göre politikalar belirlemek gerekir.    Daha açık ve gerçekçi olmak gerekirse, artık kimse göç edenlerin geriye dönmelerini beklemesin! Ancak Mersinlilerin yeni hemşerilerinden bazı istekleri ve beklentileri olduğunu da unutmayalım. Mersin’de bir Mersinliler Derneği’nin olması hem dikkat çekici hem de aynı zamanda düşündürücüdür.      Mersinlilik bilinci oluşturma çabalarında, tek başına kent dinamiklerinin yeterli olmayacağını, paralelinde ulusal politikaların da devreye alınması gerektiğini düşünüyorum. Kesintiye uğramış devlet yatırımlarının süratle tamamlanması şart. İşsizliğe çare aramak ve fakirlikte eşitlik yerine zenginlikte eşitlik hedefe konmalıdır.    Aklın yolu Mersin’e sahip çıkmaktan ve bu uğurda çalışmaktan geçer. Aksi durumu düşünmek; hepimize, her alanda sıkıntılar yaşatır.    Mersin’de yaşanacak “başarı öyküsü” ülkemize güzel bir model olacak ve herkes bundan kazançlı çıkacaktır.
Ekleme Tarihi: 10 Haziran 2015 - Çarşamba

Mersinlilik Bilinci

Klasik sorulardandır. “ Doğduğun yer mi doyduğun yer mi?” Bir tercih yapmak zorunda bırakılırız çoğu zaman. Bu soru; o milletin göçebeliğini hemen ele verir. Yerleşik toplumlarda böyle sorulara gerek yoktur. Kuşaklar boyu oradasındır ve orası hem doğduğun hem de doyduğun yerdir. Ama bizde farklı. Şehirlerimizde yaşayanların büyük çoğunluğu; göç edenlerden oluşur.

   Kentli olabilmek, kök salmak süreç ister. “Kentli olabilmek için üç göbek şehirde doğmak gerekir” görüşü, genel geçer bir değerlendirmedir. Bu durumda Mersin’in kentlilerden oluşmasını görmek için daha ne kadar zamana ihtiyaç lazım, varın siz düşünün! Gün gelecek kentli nüfus; yaşadığı yerde, aidiyet duygusu geliştirecek bilince ulaşacak. Böylece Mersin özelinde, Mersinlilik bilinci yerleşecek. (Ölme eşeğim ölme!)

   Mersinlilik bilinci; son yıllarda Mersin’e düşünce jimnastiği yaptırtan insanların ortaya attıkları bir kavram.

   Mersinlilik bilinci deyince, insanın aklına hemen, yukarıdaki o kadim soru geliyor. Doğduğun yer mi doyduğun yer mi? Genel olarak cevabımız: Doyduğumuz yer oluyor. O halde, nerede doğmuş olmanın ötesinde, doyduğumuz Mersin’e sahip çıkmamız ve Mersinlilik bilinci geliştirmemiz istenmektedir bizden. Doğal ve sosyal dokusunu büyük ölçüde tahrip ettiğimiz Mersin’e böyle bir borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar aslını inkar edenin ”haramzade” olduğunu kabul etsek de, gelmiş olduğumuz yerleri unutmadan yaşadığımız yere sahip pekala çıkabiliriz.

   Mersin’de göç edenlerin, tam olarak entegrasyonundan bahsetmenin erken olduğunu kabul etmekle beraber, kent kültürü oluşturma yönünde ilerlediğimiz söylenebilirdi. Fakat son Suriyeli akını ile birlikte, bu entegrasyonun ileri tarihlere taşınacağına şüphe yok! Suriyeliler konusunda, eğer teselli demek doğru olursa; kültürel benzerlik bir tesellidir ve uyum sürecini hızlandıran olgudur. Uyum sağlamanın; kent barışına, kentin ekonomik ve sosyal hayatına, itici güç sağlayacağı ise tartışma götürmez.

 İnsanların yaşadıkları yerlere sahip çıkmaları, oralardaki yaşam kaliteleri ve memnuniyetleri ile doğru orantılıdır. İşte bu noktada, yerel aktörlere ve kent egemenlerine büyük görevler düşmektedir. Daha önceleri de sık yazdığım gibi, Mersin’in talihsizliğini, merkezi hükümetlerle uyumlu olmayan yerel yönetimleri oluşturmaktadır. Ülkemiz gerçekleri ışığında, Ankara ile siyaseten örtüşen kentlerin daha çabuk yol aldıkları, yatırımlarını daha erken tamamladıkları gerçeğini kabul etmeliyiz.

   Göçler tarihini incelediğimizde, göç edenlerin hemen tamamına yakınının, göç ettikleri yerlerde kalıcı olduklarını görmekteyiz. Böyle örnekleri Batı Avrupa’da yaşayan Türklerde gözlemlememiz mümkün. O halde bu deneyimler doğrultusunda politikalar üretmek, gelenlerin kalıcı olduklarını görmek ve buna göre politikalar belirlemek gerekir.

   Daha açık ve gerçekçi olmak gerekirse, artık kimse göç edenlerin geriye dönmelerini beklemesin! Ancak Mersinlilerin yeni hemşerilerinden bazı istekleri ve beklentileri olduğunu da unutmayalım. Mersin’de bir Mersinliler Derneği’nin olması hem dikkat çekici hem de aynı zamanda düşündürücüdür.  

   Mersinlilik bilinci oluşturma çabalarında, tek başına kent dinamiklerinin yeterli olmayacağını, paralelinde ulusal politikaların da devreye alınması gerektiğini düşünüyorum. Kesintiye uğramış devlet yatırımlarının süratle tamamlanması şart. İşsizliğe çare aramak ve fakirlikte eşitlik yerine zenginlikte eşitlik hedefe konmalıdır.

   Aklın yolu Mersin’e sahip çıkmaktan ve bu uğurda çalışmaktan geçer. Aksi durumu düşünmek; hepimize, her alanda sıkıntılar yaşatır.

   Mersin’de yaşanacak “başarı öyküsü” ülkemize güzel bir model olacak ve herkes bundan kazançlı çıkacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.