Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Miras Kalan Laiklik

“ Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışanlara fırsat vermeyiniz” M. Kemal Atatürk   Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliği olarak laiklik, 1937 yılında anayasanın değiştirilemez hükümleri arasına girdi. Laiklik konusu ülkemizde sürekli bir tartışma aracıdır. Tanımından tutun da kapsadığı alanlara, insanların kendilerince nasıl yorumladığına kadar, bitimsiz bir polemik konusudur. Kısaca ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması’ diye bilsek de kavramın içini herkes kendi ideolojisi doğrultusunda doldurur.   Günümüzde sosyal medya hayatımızın bir parçasıdır. Kimi zaman eleştirel yaklaşsak da ölçülü, iyi niyetli ve bilgilenme amaçlı kullandığınızda yaralıdır. Geçenlerde Osman Gür Baş’ın paylaşımı çok dikkatimi çekti. Oradaki bilgi ‘şapka uçurtacak’ cinstendi çünkü.    Gazeteci Mete Akyol’u bilirsiniz. 1935 doğumlu gazeteci- yazar Türk basın dünyasında haklı bir üne sahipti. Kendisini 2016 yılında kaybettik. Mete Akyol; “ Seksen yıldır ayrıntılarını hiçbir kitapta okumadığım, hiçbir kişiden duymadığım, tarihsel bir gerçeği seksen yaşımın ortasında geçen ay öğrendim” dediğinde takvim yaprakları 2014 yılını gösteriyordu. Usta gazeteci ‘Dede Mirasımız Laiklik’ konulu bir yazı kaleme almıştı ve yazıda Türkiye’de laiklikle ilgili bilinmeyen çok önemli bir konuyu anlatmıştı.   Ben de dediğim gibi konuyu tesadüf eseri Osman beyin paylaşımından öğrendim. Bir düşünce kendi kendine oluşmaz. Onun oluşabilmesi için belli aşamalardan geçmesi gerekir. Ancak bizde birçok bilgi ve buluşun kaynağı Batı olarak gösterilir. Bu bir yanıyla kolaycılığa kaçmak anlamı da taşır. Enine- boyuna araştırmadan Batı’yı referans gösterin olsun bitsin! Akademiler niçin vardır? Akademisyenlerin görevi nedir? Eğer laiklik gibi hassas ve Türk toplumunu çok ilgilendiren bir kavramın kökenini çıkışını biz, tam öğrenmemiş isek ve yaygın bilinirliği ile Fransa’ya, Fransız Devrimine (1789)  havale etme kolaycılığına kaçmış isek vay halimize.     Bu örnek, bize laiklik gibi Batı’dan geldiğine inanılan nice kavramın, nice görüş ve buluşların teker teker masaya yatırılıp, nereden ve nasıl çıktığının belirlenmesi, yeniden tasnif edilmesi zorunluluğunu getirmiştir.   Mete Akyol; 2014’te araştırmacı-yazar Cengiz Özakıncı’nın konferansına katılır ve orada, cumhuriyetimizin temel taşı laikliğin yanlış bilindiği gibi bir Fransız Devrimi ürünü olmadığını öğrenir. Tersine laiklik, Fransız Devriminden sonra Türkiye’nin örnek aldığı sistem, aslında Türklerin yüzyıllar öncesinde başarı ile uyguladıkları çağdaş bir yönetim şeklidir.    Laikliğin ilk adımı olan din ve devlet işlerinin ayrımı, 1050’li yılların sonlarında Selçuklu Devletinin başı Tuğrul beyin bulduğu ve uyguladığı bir yönetim şeklidir. Bu yönetim şekli Selçuklu’da 250 sene boyunca başarı ile uygulanmıştır. Tuğrul bey; 1057’de hilafet ve saltanatı ayırarak, halifeyi devletten maaş alan bir görevli konumuna getirmiş.   Peki ama Fransızlar bu bilgiye nasıl ulaşmış? Bu, Fransız devriminden 41 yıl önce 1748’de Fransız Devriminin düşünsel temellerini atan aydınlardan biri olan doğu bilimci Josef De Guines’nun ‘Hunların ve Türklerin Tarihi’ kitabına dayanır. Kitapta Tuğrul beyin uygulamasına geniş yer verilmiştir.   De Guines’in kitabı akademik özelliği nedeniyle aydın çevrelerde yankı bulur. Ünlü Fransız düşünür Voltaire de o zamanlar 54 yaşında Fransa’da çok okunan bilinen bir yazardır. Kendisi Fransız Devrimine ilham veren düşünürlerdendir. Voltaire; Tuğrul beyin ‘Laik Devrimini’ anlatan bölümü De Guines’nun ‘Hunların ve Türklerin Tarihi’ kitabından alıntılayıp, kendi yazılarına aktararak, Fransız toplumuna yayar. Öyle ki bu ‘yeni düşünceyi’ Fransız halkının bilincine iyice işler ve devrimde kullanılan fikir haline gelir.   De Guines’ın kitabı daha sonraki yıllarda 1876’da Osmanlıcaya da çevrilmiştir ve Askeri Lise’de ders kitabı olarak okutulmaya başlanmıştır. Bu noktada Mete Akyol diyor ki “Mustafa Kemal laikliğin ilk adımı olan din ve devlet ayırımını Voltaire’den, Fransızlardan öğrenmiş değildir. Tam tersine laikliğe ilk adımı Voltaire de Mustafa Kemal de Fransız doğu bilimci De Guines’den öğrenmişlerdir.”   Cengiz Özakıncı tüm bunları Mete Akyol’un da aralarında bulunduğu davetlilere anlatır ve son bölümde şöyle der: “ Fransız Büyükelçiliği’nin resmi internet sitesinde baş tacı gibi korunan ‘ Laiklik, bir Fransız icadıdır’ tümcesi de umarım bu bilgi ve bulgulardan sonra değişir.”   Mete Akyol’un 80 yaşında şaşırarak öğrendiği gerçeği ben de 55 yaşımda öğrenmiş bulunuyorum. E nede olsa öğrenmenin yaşı ve sınırı yoktur.   
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2020 - Perşembe

Miras Kalan Laiklik

“ Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışanlara fırsat vermeyiniz” M. Kemal Atatürk

  Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliği olarak laiklik, 1937 yılında anayasanın değiştirilemez hükümleri arasına girdi. Laiklik konusu ülkemizde sürekli bir tartışma aracıdır. Tanımından tutun da kapsadığı alanlara, insanların kendilerince nasıl yorumladığına kadar, bitimsiz bir polemik konusudur. Kısaca ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması’ diye bilsek de kavramın içini herkes kendi ideolojisi doğrultusunda doldurur.

  Günümüzde sosyal medya hayatımızın bir parçasıdır. Kimi zaman eleştirel yaklaşsak da ölçülü, iyi niyetli ve bilgilenme amaçlı kullandığınızda yaralıdır. Geçenlerde Osman Gür Baş’ın paylaşımı çok dikkatimi çekti. Oradaki bilgi ‘şapka uçurtacak’ cinstendi çünkü. 

  Gazeteci Mete Akyol’u bilirsiniz. 1935 doğumlu gazeteci- yazar Türk basın dünyasında haklı bir üne sahipti. Kendisini 2016 yılında kaybettik. Mete Akyol; “ Seksen yıldır ayrıntılarını hiçbir kitapta okumadığım, hiçbir kişiden duymadığım, tarihsel bir gerçeği seksen yaşımın ortasında geçen ay öğrendim” dediğinde takvim yaprakları 2014 yılını gösteriyordu. Usta gazeteci ‘Dede Mirasımız Laiklik’ konulu bir yazı kaleme almıştı ve yazıda Türkiye’de laiklikle ilgili bilinmeyen çok önemli bir konuyu anlatmıştı.

  Ben de dediğim gibi konuyu tesadüf eseri Osman beyin paylaşımından öğrendim. Bir düşünce kendi kendine oluşmaz. Onun oluşabilmesi için belli aşamalardan geçmesi gerekir. Ancak bizde birçok bilgi ve buluşun kaynağı Batı olarak gösterilir. Bu bir yanıyla kolaycılığa kaçmak anlamı da taşır. Enine- boyuna araştırmadan Batı’yı referans gösterin olsun bitsin! Akademiler niçin vardır? Akademisyenlerin görevi nedir? Eğer laiklik gibi hassas ve Türk toplumunu çok ilgilendiren bir kavramın kökenini çıkışını biz, tam öğrenmemiş isek ve yaygın bilinirliği ile Fransa’ya, Fransız Devrimine (1789)  havale etme kolaycılığına kaçmış isek vay halimize.  

  Bu örnek, bize laiklik gibi Batı’dan geldiğine inanılan nice kavramın, nice görüş ve buluşların teker teker masaya yatırılıp, nereden ve nasıl çıktığının belirlenmesi, yeniden tasnif edilmesi zorunluluğunu getirmiştir.

  Mete Akyol; 2014’te araştırmacı-yazar Cengiz Özakıncı’nın konferansına katılır ve orada, cumhuriyetimizin temel taşı laikliğin yanlış bilindiği gibi bir Fransız Devrimi ürünü olmadığını öğrenir. Tersine laiklik, Fransız Devriminden sonra Türkiye’nin örnek aldığı sistem, aslında Türklerin yüzyıllar öncesinde başarı ile uyguladıkları çağdaş bir yönetim şeklidir. 

  Laikliğin ilk adımı olan din ve devlet işlerinin ayrımı, 1050’li yılların sonlarında Selçuklu Devletinin başı Tuğrul beyin bulduğu ve uyguladığı bir yönetim şeklidir. Bu yönetim şekli Selçuklu’da 250 sene boyunca başarı ile uygulanmıştır. Tuğrul bey; 1057’de hilafet ve saltanatı ayırarak, halifeyi devletten maaş alan bir görevli konumuna getirmiş.

  Peki ama Fransızlar bu bilgiye nasıl ulaşmış? Bu, Fransız devriminden 41 yıl önce 1748’de Fransız Devriminin düşünsel temellerini atan aydınlardan biri olan doğu bilimci Josef De Guines’nun ‘Hunların ve Türklerin Tarihi’ kitabına dayanır. Kitapta Tuğrul beyin uygulamasına geniş yer verilmiştir.

  De Guines’in kitabı akademik özelliği nedeniyle aydın çevrelerde yankı bulur. Ünlü Fransız düşünür Voltaire de o zamanlar 54 yaşında Fransa’da çok okunan bilinen bir yazardır. Kendisi Fransız Devrimine ilham veren düşünürlerdendir. Voltaire; Tuğrul beyin ‘Laik Devrimini’ anlatan bölümü De Guines’nun ‘Hunların ve Türklerin Tarihi’ kitabından alıntılayıp, kendi yazılarına aktararak, Fransız toplumuna yayar. Öyle ki bu ‘yeni düşünceyi’ Fransız halkının bilincine iyice işler ve devrimde kullanılan fikir haline gelir.

  De Guines’ın kitabı daha sonraki yıllarda 1876’da Osmanlıcaya da çevrilmiştir ve Askeri Lise’de ders kitabı olarak okutulmaya başlanmıştır. Bu noktada Mete Akyol diyor ki “Mustafa Kemal laikliğin ilk adımı olan din ve devlet ayırımını Voltaire’den, Fransızlardan öğrenmiş değildir. Tam tersine laikliğe ilk adımı Voltaire de Mustafa Kemal de Fransız doğu bilimci De Guines’den öğrenmişlerdir.”

  Cengiz Özakıncı tüm bunları Mete Akyol’un da aralarında bulunduğu davetlilere anlatır ve son bölümde şöyle der: “ Fransız Büyükelçiliği’nin resmi internet sitesinde baş tacı gibi korunan ‘ Laiklik, bir Fransız icadıdır’ tümcesi de umarım bu bilgi ve bulgulardan sonra değişir.”

  Mete Akyol’un 80 yaşında şaşırarak öğrendiği gerçeği ben de 55 yaşımda öğrenmiş bulunuyorum. E nede olsa öğrenmenin yaşı ve sınırı yoktur.   

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.