Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Normalleşiyoruz İşte

“ Belki ‘hayat eve sığar’ ama insan kendi içine sığmaz” Kemal Sayar   Bakın ne de güzel ‘normalleşiyoruz’. Sanki normalliğin bir normu var da… Virüsle yeni yeni tanışmaya başladığımız günlerde Mersinliler, iyimserlik içeren bir rehavet duygusuna kapılmıştı. Mart ayı ortalarıydı, bir bilim insanı virüsün 26 derece ve üzeri sıcaklıkta yaşamayacağını söylemişti. Bazı bilim insanlarından da aynı minvalde açıklamalar gelince, haziran başında sıcaklarla birlikte bu işten yırtacağımızı ciddi ciddi düşünmeye başlamıştık. Şimdide deniyor ki ‘ sıcaklar virüsü yok etmez’. Ne yapalım dikkatli olmaktan başka çare yok.   Haziran ayı ile birlikte yeni normalin başlamasının üzerinden iki hafta geçti. Vaka sayısında artışlar görüldü. Bu zaman dilimi, virüsün insan vücudunda kendini belli ettiği süreye denk geliyor. Yani en az iki hafta geçmesi gerekiyor. Artış devam ederse kısıtlayıcı ilave önlemler gelebilir. Toplumsal duyarlılık iyice arttı. Sağlık, gelecek endişesi, tıkılıp kalma korkusu, ekonomik kaygılar ile birleşince insanlar, tuhaf davranmaya başladılar.   Aslında bu virüsü yayanlar, birçok açıdan istediklerine kavuştular. Eğer amaç, insanın sosyalleşmesini engellemek ve onu yalnızlığa mahkum etmek idiyse, bunda epey başarılı oldukları söylenebilir. Kendimden ve arkadaş çevremden biliyorum, alıştık yalnızlığa. Eskisi kadar bir araya gelmeye çekiniyoruz artık. Eğer amaç, internet ortamını yaygınlaştırmak idiyse, bakın işte en başarılı oldukları kısım burasıdır. Hemen herkes bir kat daha bağımlı hale geldi internete. Meşhur soruyu bilirsiniz. Hani ‘bir ıssız adaya gidecek olursanız, yanınıza alacağınız üç şey’ Kesinlikle inanıyorum internet paketi ilk üçe çoktan girmiştir.   Eğer amaçları, itaat ettirmek, korku salmak idiyse bunu da gayet güzel başardılar. Herkesin kulağı bilim kurulunda, yetkili makamlarda verilecek yeni emirleri, yasakları bekler olduk ve kuzu kuzu uymaya alıştık. Eğer amaçları, sistemi sorgulatmak, kuşku uyandırmak ve insanları başka arayışlara itmek idiyse, bunda da büyük başarı sağladıkları ortada. Dünyaya yayılan eylemlere bakmak yeterli. Çoğumuz şüpheler ve acabalar ile yaşıyoruz. Resmi makamlara güvensizlik arttı. Komplo teorileri bastı her yanı…   Normalleşmeye itirazım yok. İtirazım, normalleşmenin ne olduğuna dair. Ah bir normalleşebilsek…Yeni normalin bu mu dünya? Oysa eski normalimiz de pek sorunsuz sayılmazdı. Ortada anormal bir durum var bana göre ve bunun nasıl normalleşeceği belli değil.   İnsan acelecidir. İstediklerine çabucak kavuşmak ister. Beklemek sıkıntı verir. Oysa toplumsal hadiseler, değişim ve dönüşümler yıllar alır. Çoğu zaman bir insan ömrünü aşar geçer değişim, dönüşüm. Ama bizim canımız ‘biran evvel olsun bitsinden’ yanadır. Çünkü önüne bakmak, güvende olmak ister insan soyu. Oysa bu corona hadisesinin en iyimser tahminle- yarattığı ve daha da yaratacağı sorunlarla beraber, oturması, dengelerin yeniden kurulması için- ki, burada bir sistem değişikliğinden de söz ediliyor- en erken 2035 yıllarını bulması gerekecek. Tabii bu, büyük yıkımsız, iyimser bir değişim senaryosu.   Eğer tahribat büyük olursa ki, burada nükleer savaşa uzanan bir ihtimalden bahsediliyor- ortalığın sakinleşmesi daha da ileri yıllara sarkabilir. İhtiyatlı iyimserlik diye bir kavram var. Ben kendimi öyle görmek istiyorum. İhtiyatlı iyimserim. Süreci, mümkün olan en az zararla atlatmayı umuyorum. Özellikle iş hayatı içinde olanlar için temkinli gitmekte yarar.   Bir kere uzun bir süre maske ile yaşamaya alışmalıyız. Eskiden dışarı çıkmadan önce anahtarı, cep telefonunu ve cüzdanı kontrol ederdim. Şimdi buna maskeyi de ekledim. Maske deyip geçmeyin! Artık onsuz birçok şeyi yapamazsınız. Tabii yoğun maske kullanımı beraberinde yeni çöp yığınları üretecek. Plastik atıklara nur topu gibi kardeş geldi, maske atığı. Yeni oluşacak bu çevre kirliliğine de hazırlanmalıyız.   Birçok vatandaş için normalleşmek, çekirdek kabuğunu istedi gibi çevreye atmaktır. Benim için ise maskeyi doğru yere ( kulağa, çeneye, bileğe, kafaya, gömleğe, dirseğe değil) takmaktır normalleşmek. Ha ayrıca, sakız orucu bozar ama deniz suyundan virüs bulaşmaz! Sağlıkla kalınız…            
Ekleme Tarihi: 17 Haziran 2020 - Çarşamba

Normalleşiyoruz İşte

“ Belki ‘hayat eve sığar’ ama insan kendi içine sığmaz” Kemal Sayar

  Bakın ne de güzel ‘normalleşiyoruz’. Sanki normalliğin bir normu var da… Virüsle yeni yeni tanışmaya başladığımız günlerde Mersinliler, iyimserlik içeren bir rehavet duygusuna kapılmıştı. Mart ayı ortalarıydı, bir bilim insanı virüsün 26 derece ve üzeri sıcaklıkta yaşamayacağını söylemişti. Bazı bilim insanlarından da aynı minvalde açıklamalar gelince, haziran başında sıcaklarla birlikte bu işten yırtacağımızı ciddi ciddi düşünmeye başlamıştık. Şimdide deniyor ki ‘ sıcaklar virüsü yok etmez’. Ne yapalım dikkatli olmaktan başka çare yok.

  Haziran ayı ile birlikte yeni normalin başlamasının üzerinden iki hafta geçti. Vaka sayısında artışlar görüldü. Bu zaman dilimi, virüsün insan vücudunda kendini belli ettiği süreye denk geliyor. Yani en az iki hafta geçmesi gerekiyor. Artış devam ederse kısıtlayıcı ilave önlemler gelebilir. Toplumsal duyarlılık iyice arttı. Sağlık, gelecek endişesi, tıkılıp kalma korkusu, ekonomik kaygılar ile birleşince insanlar, tuhaf davranmaya başladılar.

  Aslında bu virüsü yayanlar, birçok açıdan istediklerine kavuştular. Eğer amaç, insanın sosyalleşmesini engellemek ve onu yalnızlığa mahkum etmek idiyse, bunda epey başarılı oldukları söylenebilir. Kendimden ve arkadaş çevremden biliyorum, alıştık yalnızlığa. Eskisi kadar bir araya gelmeye çekiniyoruz artık. Eğer amaç, internet ortamını yaygınlaştırmak idiyse, bakın işte en başarılı oldukları kısım burasıdır. Hemen herkes bir kat daha bağımlı hale geldi internete. Meşhur soruyu bilirsiniz. Hani ‘bir ıssız adaya gidecek olursanız, yanınıza alacağınız üç şey’ Kesinlikle inanıyorum internet paketi ilk üçe çoktan girmiştir.

  Eğer amaçları, itaat ettirmek, korku salmak idiyse bunu da gayet güzel başardılar. Herkesin kulağı bilim kurulunda, yetkili makamlarda verilecek yeni emirleri, yasakları bekler olduk ve kuzu kuzu uymaya alıştık. Eğer amaçları, sistemi sorgulatmak, kuşku uyandırmak ve insanları başka arayışlara itmek idiyse, bunda da büyük başarı sağladıkları ortada. Dünyaya yayılan eylemlere bakmak yeterli. Çoğumuz şüpheler ve acabalar ile yaşıyoruz. Resmi makamlara güvensizlik arttı. Komplo teorileri bastı her yanı…

  Normalleşmeye itirazım yok. İtirazım, normalleşmenin ne olduğuna dair. Ah bir normalleşebilsek…Yeni normalin bu mu dünya? Oysa eski normalimiz de pek sorunsuz sayılmazdı. Ortada anormal bir durum var bana göre ve bunun nasıl normalleşeceği belli değil.

  İnsan acelecidir. İstediklerine çabucak kavuşmak ister. Beklemek sıkıntı verir. Oysa toplumsal hadiseler, değişim ve dönüşümler yıllar alır. Çoğu zaman bir insan ömrünü aşar geçer değişim, dönüşüm. Ama bizim canımız ‘biran evvel olsun bitsinden’ yanadır. Çünkü önüne bakmak, güvende olmak ister insan soyu. Oysa bu corona hadisesinin en iyimser tahminle- yarattığı ve daha da yaratacağı sorunlarla beraber, oturması, dengelerin yeniden kurulması için- ki, burada bir sistem değişikliğinden de söz ediliyor- en erken 2035 yıllarını bulması gerekecek. Tabii bu, büyük yıkımsız, iyimser bir değişim senaryosu.

  Eğer tahribat büyük olursa ki, burada nükleer savaşa uzanan bir ihtimalden bahsediliyor- ortalığın sakinleşmesi daha da ileri yıllara sarkabilir. İhtiyatlı iyimserlik diye bir kavram var. Ben kendimi öyle görmek istiyorum. İhtiyatlı iyimserim. Süreci, mümkün olan en az zararla atlatmayı umuyorum. Özellikle iş hayatı içinde olanlar için temkinli gitmekte yarar.

  Bir kere uzun bir süre maske ile yaşamaya alışmalıyız. Eskiden dışarı çıkmadan önce anahtarı, cep telefonunu ve cüzdanı kontrol ederdim. Şimdi buna maskeyi de ekledim. Maske deyip geçmeyin! Artık onsuz birçok şeyi yapamazsınız. Tabii yoğun maske kullanımı beraberinde yeni çöp yığınları üretecek. Plastik atıklara nur topu gibi kardeş geldi, maske atığı. Yeni oluşacak bu çevre kirliliğine de hazırlanmalıyız.

  Birçok vatandaş için normalleşmek, çekirdek kabuğunu istedi gibi çevreye atmaktır. Benim için ise maskeyi doğru yere ( kulağa, çeneye, bileğe, kafaya, gömleğe, dirseğe değil) takmaktır normalleşmek. Ha ayrıca, sakız orucu bozar ama deniz suyundan virüs bulaşmaz! Sağlıkla kalınız…          

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.