Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Roman Üzerine Amatörce Düşünceler

“ Bir roman okudum hayatım değişti”     Bir roman okumak insanın hayatını değiştirir mi? Uç bir örnek olacak ama elbette roman, kitap insan hayatını değiştirecek potansiyeller taşır. Günümüzde iletişim imkanlarının gelişmesine paralel yayıncılık da gelişmektedir. Artık yeni bir yazarın ortaya çıkması ve kitabını bastırması daha kolaydır ama kendini kabul ettirmesi, edebiyatta kalıcı hale gelmesi, işte o apayrı bir konudur. Bir kitabın ortaya çıkması yayınlanması, onun okurlar tarafından beğenilip, tutacağı anlamına gelmemelidir ki özellikle yerel manada, günümüz bunun örnekleriyle doludur.     Jack London; bir yazarın ortaya çıkışını bir mucizenin gerçekleşmesi olarak görür. Bunu isterseniz kendini kabul ettiren bir yazar olarak revize edelim çünkü sözün üzerinden yüz yıldan uzun süre geçmiş. Sosyal medyanın da etkisiyle yazar adayları çoğalırken, nitelikli ve kalıcı olan yazarlar o hızda çoğalamıyor maalesef. Yazımızın, atılan başlığa uygun olarak roman üzerinden yürümesi gerekiyor biliyorum. Yazarlık ayrı, roman yazmak ayrı bir konudur.     Bana göre roman edebi türler içerisinde en zor olanı. Hele hele okunduğunda hayatı değiştirecek kalitede bir romana rastlamak klasikleri saymazsak, günden güne güçleşiyor. Romancıların ilk eserleri genellikle öz yaşam (otobiyografi) hikayeleri etrafında şekillenir. O bakımdan Fransız yayınevlerinin çıkan ilk roman taslaklarına; “tamam bu eserinizi alıyoruz ve bekletiyoruz. Siz ikinci eserinizi yazdığınızda bu ilkini de değerlendirelim” dedikleri söylenir. Zira yayıncı da bilir ki ilk hikayeler ağırlıkla yazarın öz yaşamından kesitlerdir.     Roman konusunda çok seçiciyimdir. Beni içine çekmeyen romanı okuyamam. Tabii burada teması sağlam, olaylar arasında dengeli bir sıralama, anlatım zenginliği, derinliği, tutarlılığı yerinde olmalı. Okurken film kareleri belirmeli zihnimde...Roman yazmanın zorluğunu tahmin ediyorum. Hiç tevessül etmeyeceğim o bakımdan.         Her yazarın kendine özgü yazım teknikleri ve yazmak için oluşturdukları ortamlar vardır. Romanın bir matematiği olduğu söylenebilir mi? Bunu ortaya atan yazarlar var çünkü. Kimi yazarlar, yönetmenlerin film çektikleri gibi romanı baştan sona kafasında kurgular ve bitirir. Sonra yazmaya başlar. Hatta öyle ki hikayenin ortasından, başından, sonundan ayrı ayrı pasajlar halinde yazabilir. Kimi yazarlar çalışma odalarının duvarlarını panoya dönüştürür. Romanın şemasını, örgüsünü, şekiller, resimler ve isimler eşliğinde karşısına alır. Pano adeta bir yol haritası ve anımsatma aracıdır onun için.     Roman yazarı, yarattığı karakterleri sadece anlatmaz. Onları anlamalıdır da... Onlarla güçlü bağlar kurmalı, empati duygusu geliştirmelidir. Yazarın dünya görüşü anlattığı hikayelere yansır. Yazarlar oluşturdukları karakterlerle bütünleşir, kahramanının zihin dünyasından, psikolojik halinden bakar dünyaya. Bu aynı zamanda insanın yapısını tanımaktan geçer. O yüzden başarılı yazarlar, karakterlerin yaşadıkları ortamlarda yaşarlar bir süre, gözlem yaparlar.      Tabii diğer sanat eserlerinde olduğu gibi romanın da insana ulaşması, insanlar tarafından beğenilmesi, yayılması gerekir. Yayınevi etkisi de mühimdir romanda. İyi bir baskı, editoryal çalışma belirleyicidir. İmla hataları ve kitabın baştan sona uyumlu biçimde çıkması, çelişkili ve hatalı tarafların düzeltilmesi gerekir. Yazar dışında birden fazla kişinin metne bakması oldukça önemlidir. Anadolu’da bir kasabada geçen yerel bir yazarımızın romanına, Avrupa’dan bir foto ile kapak yapan, adına da yayınevi diyen yayıncılar var bu ülkede. Ya da romanın diyaloglarını baştan sona ( –“ ) kesme işareti ve tırnak işaretiyle birlikte vererek yayınlayanlar…     Bence yazarlık aceleye gelmez, gelmemeli. Sonra, ısrarla kitap çıkartma hevesini bir türlü kabullenemiyorum. Buradan yerel yazarlarımıza tavsiyem; kitap çıkartmak konusunda hiç acele etmesinler. Yazmak elbette kimsenin tekelinde değildir. Amatör seviyede yazmak ayrı, iddialı biçimde kitap çıkartarak ‘yazarım, şairim’ diyerek etrafta salınmak ayrı bir şeydir. Romana gelince o tamamen başka bir kategoridedir ve gördüğüm kitaplar itibarıyla, çoğu yayınlar cahil cüretinden ibarettir.
Ekleme Tarihi: 11 Kasım 2021 - Perşembe

Roman Üzerine Amatörce Düşünceler

“ Bir roman okudum hayatım değişti”

 

  Bir roman okumak insanın hayatını değiştirir mi? Uç bir örnek olacak ama elbette roman, kitap insan hayatını değiştirecek potansiyeller taşır. Günümüzde iletişim imkanlarının gelişmesine paralel yayıncılık da gelişmektedir. Artık yeni bir yazarın ortaya çıkması ve kitabını bastırması daha kolaydır ama kendini kabul ettirmesi, edebiyatta kalıcı hale gelmesi, işte o apayrı bir konudur. Bir kitabın ortaya çıkması yayınlanması, onun okurlar tarafından beğenilip, tutacağı anlamına gelmemelidir ki özellikle yerel manada, günümüz bunun örnekleriyle doludur.

 

  Jack London; bir yazarın ortaya çıkışını bir mucizenin gerçekleşmesi olarak görür. Bunu isterseniz kendini kabul ettiren bir yazar olarak revize edelim çünkü sözün üzerinden yüz yıldan uzun süre geçmiş. Sosyal medyanın da etkisiyle yazar adayları çoğalırken, nitelikli ve kalıcı olan yazarlar o hızda çoğalamıyor maalesef. Yazımızın, atılan başlığa uygun olarak roman üzerinden yürümesi gerekiyor biliyorum. Yazarlık ayrı, roman yazmak ayrı bir konudur.

 

  Bana göre roman edebi türler içerisinde en zor olanı. Hele hele okunduğunda hayatı değiştirecek kalitede bir romana rastlamak klasikleri saymazsak, günden güne güçleşiyor. Romancıların ilk eserleri genellikle öz yaşam (otobiyografi) hikayeleri etrafında şekillenir. O bakımdan Fransız yayınevlerinin çıkan ilk roman taslaklarına; “tamam bu eserinizi alıyoruz ve bekletiyoruz. Siz ikinci eserinizi yazdığınızda bu ilkini de değerlendirelim” dedikleri söylenir. Zira yayıncı da bilir ki ilk hikayeler ağırlıkla yazarın öz yaşamından kesitlerdir.

 

  Roman konusunda çok seçiciyimdir. Beni içine çekmeyen romanı okuyamam. Tabii burada teması sağlam, olaylar arasında dengeli bir sıralama, anlatım zenginliği, derinliği, tutarlılığı yerinde olmalı. Okurken film kareleri belirmeli zihnimde...Roman yazmanın zorluğunu tahmin ediyorum. Hiç tevessül etmeyeceğim o bakımdan.    

 

  Her yazarın kendine özgü yazım teknikleri ve yazmak için oluşturdukları ortamlar vardır. Romanın bir matematiği olduğu söylenebilir mi? Bunu ortaya atan yazarlar var çünkü. Kimi yazarlar, yönetmenlerin film çektikleri gibi romanı baştan sona kafasında kurgular ve bitirir. Sonra yazmaya başlar. Hatta öyle ki hikayenin ortasından, başından, sonundan ayrı ayrı pasajlar halinde yazabilir. Kimi yazarlar çalışma odalarının duvarlarını panoya dönüştürür. Romanın şemasını, örgüsünü, şekiller, resimler ve isimler eşliğinde karşısına alır. Pano adeta bir yol haritası ve anımsatma aracıdır onun için.

 

  Roman yazarı, yarattığı karakterleri sadece anlatmaz. Onları anlamalıdır da... Onlarla güçlü bağlar kurmalı, empati duygusu geliştirmelidir. Yazarın dünya görüşü anlattığı hikayelere yansır. Yazarlar oluşturdukları karakterlerle bütünleşir, kahramanının zihin dünyasından, psikolojik halinden bakar dünyaya. Bu aynı zamanda insanın yapısını tanımaktan geçer. O yüzden başarılı yazarlar, karakterlerin yaşadıkları ortamlarda yaşarlar bir süre, gözlem yaparlar. 

 

  Tabii diğer sanat eserlerinde olduğu gibi romanın da insana ulaşması, insanlar tarafından beğenilmesi, yayılması gerekir. Yayınevi etkisi de mühimdir romanda. İyi bir baskı, editoryal çalışma belirleyicidir. İmla hataları ve kitabın baştan sona uyumlu biçimde çıkması, çelişkili ve hatalı tarafların düzeltilmesi gerekir. Yazar dışında birden fazla kişinin metne bakması oldukça önemlidir. Anadolu’da bir kasabada geçen yerel bir yazarımızın romanına, Avrupa’dan bir foto ile kapak yapan, adına da yayınevi diyen yayıncılar var bu ülkede. Ya da romanın diyaloglarını baştan sona ( –“ ) kesme işareti ve tırnak işaretiyle birlikte vererek yayınlayanlar…

 

  Bence yazarlık aceleye gelmez, gelmemeli. Sonra, ısrarla kitap çıkartma hevesini bir türlü kabullenemiyorum. Buradan yerel yazarlarımıza tavsiyem; kitap çıkartmak konusunda hiç acele etmesinler. Yazmak elbette kimsenin tekelinde değildir. Amatör seviyede yazmak ayrı, iddialı biçimde kitap çıkartarak ‘yazarım, şairim’ diyerek etrafta salınmak ayrı bir şeydir. Romana gelince o tamamen başka bir kategoridedir ve gördüğüm kitaplar itibarıyla, çoğu yayınlar cahil cüretinden ibarettir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.