Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Seçimlerin Dili

   Siyasette seviye gittikçe düşüyor. Genel seçim tarihi yaklaştıkça, üslupta seviyesizlik artarak devam ediyor… Türkiye normal bir genel seçim yaşayamayacak. Daha önce referandumda olduğu gibi genel seçim de kendi doğallığının ötesine geçerek, sandık üzerinden bir rejim tartışması yaratmaya aday. Kısaca Haziran seçimleri; seçim sonrası yapılması düşünülen ve mevcut cumhuriyet rejimini dönüştürmeyi öngören, yeni anayasa etrafında dönecektir. Yeni anayasanın, bugüne kadar gelen bir Türkiye’den başka bir Türkiye öngördüğü, hepimizce malum.        Türkiye’de politikacılar konuşmayı çok sever. Batı’da eğitim, konuya hakimiyet, teknik bilgi ve beceri gibi kriterler esastır. Ama bizde paran varsa, hele iyi de konuşabiliyorsan, on numara politikacısındır. İnanın son günlerde haberleri izlemek istemiyorum. Yaşanan bu seviyesizliğe hatta onu da aşan terbiyesizliğe şaşıyorum ve aklıma “imam kabahat işlerse cemaat ne yapar?” deyimi geliyor. Dilbilgisine hakim olmakla, diline hakim olmak farklı şeyler. Üstelik bu durum iktidarı, muhalefeti hepsi için aynı. Nöbet değişimi isteyen muhalefetten farklı bir dil geliştirmesi, oluşan bu sığlıktan çıkması ve gündemi belirleyenlerin peşinde sürüklenmek yerine halkın gerçek gündemleri peşinden gitmesi beklenmez mi?    Merak ediyorum, acaba siyasetçiler toplumsal taleplere göre mi konuşuyorlar. Çünkü popüler kültür ve “ dizi film hafifliğinde” seyrediyor her şey. Malum; dizilerin, magazinin, içkinin, şehvetin reytingi olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durumda siyasetçi oy kapma endişesi ile seviyesini düşürmek zorunda hissedebilir. Bir siyasimiz: “Sandığı entelektüelin değil milletin dili belirler” diyor. Demek ki; insanlar, layık oldukları şekilde yönetilmeye devam edilecekler... Daha şimdiden kamuoyu yoklamaları açıklanıyor. Yoklama sonuçlarına göre; her şey olmuş bitmiş “otomatik pilota” bağlanmış gidiyor, imajı yaratılıyor.    Sanki bir teslimiyet bir kuşatılmışlık havası estiriliyor. İnsanlar kısa vadeli kazançlar ve günü kurtarmanın peşinde sürüklenirken; etrafında ardında neler olup bittiğinin ne farkında ne de derdinde… 78 milyonluk Türkiye’nin 50 milyonu bir şekilde bankalara borçlandırılmışsa eğer. Elbette “durmak yok, yola devam”. Sakın dengeler değişmesin, sakın kredi faizleri yükselmesin endişesi taşıyor insanlar. Seçmeni teslim almanın iyi bir yolu bu. “Biz gidersek her şey altüst olur, kriz patlar” durumları, söz konusu.    İnşallah yanılıyorumdur. Ancak bir kuşatılmışlık ve korku imparatorluğu yaratılıyor, hissine kapılıyorum. Bu ülkede ya her şey iyi ya da tamamen kötü. Oysa sentezleme yapmak asgari müştereklerde buluşmak da önemli. Karartarak, kötüleyerek nereye kadar? Muktedirlerin tüm Türkiye’yi medyayı, yargıyı, siyasal çoğunluğu; tüm kurum ve kuruluşları devlet organlarını; ezici ve mutlak bir irade ile teslim almak isteğini görüyor ve endişe duyuyorum. Bu kadar iştah, bu kadar oburluk hayra alamet değil gibime geliyor. Bunun adı demokrasi olabilir mi? Korkular bina ederek alınabilecek oylar ile halkın iradesi teşekkül edemez!    Tam saha pres üzerimize geliniyor ve bizlerden bir seçim yapmamız bekleniyor. Devlet imkanlarıyla kampanya yürütenleri gördükçe; adil bir seçim yarışından emin olamıyor insan. Bu durumda bunun adı, olsa olsa bir seçim değil, bir onama olacaktır. Sanki bizden de böyle bir şey isteniyor gibi geliyor bana.    Daha fazla sorgulayarak, şüpheci yaklaşarak, sandığa gitmek dileğiyle… Bekir Zorba
Ekleme Tarihi: 14 Mayıs 2015 - Perşembe

Seçimlerin Dili

   Siyasette seviye gittikçe düşüyor. Genel seçim tarihi yaklaştıkça, üslupta seviyesizlik artarak devam ediyor… Türkiye normal bir genel seçim yaşayamayacak. Daha önce referandumda olduğu gibi genel seçim de kendi doğallığının ötesine geçerek, sandık üzerinden bir rejim tartışması yaratmaya aday. Kısaca Haziran seçimleri; seçim sonrası yapılması düşünülen ve mevcut cumhuriyet rejimini dönüştürmeyi öngören, yeni anayasa etrafında dönecektir. Yeni anayasanın, bugüne kadar gelen bir Türkiye’den başka bir Türkiye öngördüğü, hepimizce malum.    

   Türkiye’de politikacılar konuşmayı çok sever. Batı’da eğitim, konuya hakimiyet, teknik bilgi ve beceri gibi kriterler esastır. Ama bizde paran varsa, hele iyi de konuşabiliyorsan, on numara politikacısındır. İnanın son günlerde haberleri izlemek istemiyorum. Yaşanan bu seviyesizliğe hatta onu da aşan terbiyesizliğe şaşıyorum ve aklıma “imam kabahat işlerse cemaat ne yapar?” deyimi geliyor. Dilbilgisine hakim olmakla, diline hakim olmak farklı şeyler. Üstelik bu durum iktidarı, muhalefeti hepsi için aynı. Nöbet değişimi isteyen muhalefetten farklı bir dil geliştirmesi, oluşan bu sığlıktan çıkması ve gündemi belirleyenlerin peşinde sürüklenmek yerine halkın gerçek gündemleri peşinden gitmesi beklenmez mi?

   Merak ediyorum, acaba siyasetçiler toplumsal taleplere göre mi konuşuyorlar. Çünkü popüler kültür ve “ dizi film hafifliğinde” seyrediyor her şey. Malum; dizilerin, magazinin, içkinin, şehvetin reytingi olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durumda siyasetçi oy kapma endişesi ile seviyesini düşürmek zorunda hissedebilir. Bir siyasimiz: “Sandığı entelektüelin değil milletin dili belirler” diyor. Demek ki; insanlar, layık oldukları şekilde yönetilmeye devam edilecekler... Daha şimdiden kamuoyu yoklamaları açıklanıyor. Yoklama sonuçlarına göre; her şey olmuş bitmiş “otomatik pilota” bağlanmış gidiyor, imajı yaratılıyor.

   Sanki bir teslimiyet bir kuşatılmışlık havası estiriliyor. İnsanlar kısa vadeli kazançlar ve günü kurtarmanın peşinde sürüklenirken; etrafında ardında neler olup bittiğinin ne farkında ne de derdinde… 78 milyonluk Türkiye’nin 50 milyonu bir şekilde bankalara borçlandırılmışsa eğer. Elbette “durmak yok, yola devam”. Sakın dengeler değişmesin, sakın kredi faizleri yükselmesin endişesi taşıyor insanlar. Seçmeni teslim almanın iyi bir yolu bu. “Biz gidersek her şey altüst olur, kriz patlar” durumları, söz konusu.

   İnşallah yanılıyorumdur. Ancak bir kuşatılmışlık ve korku imparatorluğu yaratılıyor, hissine kapılıyorum. Bu ülkede ya her şey iyi ya da tamamen kötü. Oysa sentezleme yapmak asgari müştereklerde buluşmak da önemli. Karartarak, kötüleyerek nereye kadar? Muktedirlerin tüm Türkiye’yi medyayı, yargıyı, siyasal çoğunluğu; tüm kurum ve kuruluşları devlet organlarını; ezici ve mutlak bir irade ile teslim almak isteğini görüyor ve endişe duyuyorum. Bu kadar iştah, bu kadar oburluk hayra alamet değil gibime geliyor. Bunun adı demokrasi olabilir mi? Korkular bina ederek alınabilecek oylar ile halkın iradesi teşekkül edemez!

   Tam saha pres üzerimize geliniyor ve bizlerden bir seçim yapmamız bekleniyor. Devlet imkanlarıyla kampanya yürütenleri gördükçe; adil bir seçim yarışından emin olamıyor insan. Bu durumda bunun adı, olsa olsa bir seçim değil, bir onama olacaktır. Sanki bizden de böyle bir şey isteniyor gibi geliyor bana.

   Daha fazla sorgulayarak, şüpheci yaklaşarak, sandığa gitmek dileğiyle…

Bekir Zorba

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.