Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Sıramatik Düzeni

Kuralsızlık kural oldu. “ At izi it izine karıştı”. Kuralsızlıklar biraz da yaşadığımız yerlerle alakalı. Davranış kalıplarımız, çevremizle birlikte şekillenir. “ Üzüm, üzüme baka baka kararır” veya “ ne kadar ekmek o kadar köfte” misali…             Mersin; henüz kentleşme sürecini tamamlayamamış. Altyapısız, plansız. Bir yaşam merkezinin, kent statüsü kazanması için belli kriterler gerekir. Bunların başında iyi bir toplu taşıma sistemi gelir mesela. Mersin; tüpteki boyanın tuvale serpilmesi sonucu tuvalde rastgele oluşan, boya serpintileri gibi dağınık, düzensiz… Demek ki; bu kuralsız ve kaotik ortam, üzerinde yaşayan insanlara sirayet ediyor; yaşamımızı olumsuz etkiliyor. İyi ama bütün bunların kaç kişi farkında? Eğer farklı bir yaşam şekli ve mekanı tanımamış ise insan, kuralsızlık, kabalık hali onun için olağan sayılabilir.             Ancak yine de kişisel menfaatleri söz konusu olduğunda uyguladıklarını, bildiklerini   toplumsal alanlara da taşıyabilmeli insan. Sıkıştığında haklardan, demokrasiden bahsedenler, genellikle işin hep haklar yanına bakar. Peki ya ödevlere ne demeli? Demokrasi demek; her kişinin, her istediğini sınırsızca yapabileceği anlamına gelmemeli.             Kuralsızlık, kabalık, saygısızlık artarak devam ediyor; hayatın hemen bütün alanlarını kaplıyor. Komşuluk ilişkilerinde, trafikte, alışverişte her yerde sizi çileden çıkaran; umursamaz ve tehditkar tavırlı birileri mutlaka vardır. Evimizden, hemen yanı başımızdan başlar sıkıntılar. Komşunuz tepenize halı silker, çamaşır asar, gürültü yapar! Uyaramazsınız bile! Hoş uyardığınızda ne olacak sanki? Bir istemeyeniniz daha olur, o kadar. Bir başkası balkonda mangal yapar. Sonra yine aynı aslan komşum; apartman kapısından sizin üç beş adım önünüzde hızla içeri girer, asansöre biner ve çıkar. Siz öyle kala kalırsınız. Hani “komşu komşunun külüne muhtaçtı” demek ki onlar mazide kaldı.             Sonra evden aşağı inersiniz, kaldırımlar işgal edilmiştir. Zaten dükkan önüne park etmek cinayet sebebidir. Oysa bilmez mi benim aslan yurttaşım dükkanın, dış kapı eşiğinden itibaren kamusal alan başlar. Yani dükkanın önü senin babanın malı değil. Kaldırımdan aşağı ayağımızı atmadan önce: Dikkat! Ezilme tehlikesi … Torpille sürücü belgesi almış birisinin kurbanı olabilirisiniz. Trafiğe çıktığınızda “sonradan görme” birisi, hızla arkanızdan selektör yaparak yaklaşır. Sizi taciz eder. Sonra sağdan sollanmaya veya sinyal vermeden önünüzde aniden duranlara; sağa sola dönüş yapanlara alıştırın kendinizi!             Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyoruz, buna karşın taşıt sayısı hızla artıyor. Taşıt sayısının hızla artması beraberinde “sürücü belgeli-ehliyetsizlerin” artması anlamına gelmekte. Kural ihlallerinin en çok yaşandığı alan trafiktir. Kırmızı ışığa elli metre kala bile, son gazla yaklaşılır sanki yiğit kardeşim bedava alıyor benzini.             Devlet hastaneleri, dolmuşlar, otobüsler tıkış tıkış, insanlar alt alta – üst üste, homurdanarak, diş gıcırtarak ilerliyoruz. Kavga – bela hemen hazır. Kimse; geri adım atmıyor. Büyük – küçük, hasta – sağlıklı, genç – ihtiyar ayrımı kalkmış. Üstü üstüne gidiyoruz birbirimizin. Özür dilemek bir erdem değil, aksine ödün vermek gibi, aşağılanmak gibi algılanıyor.             Bütün bu olumsuzluklar içerisinde; tek tesellimiz “ Sıramatikler” Allah sıramatiği bulandan razı olsun! Sıramatikler bir düzen sağlayıcı olarak girdi hayatlarımıza… Çünkü sıramatikler sayesinde rahatlıyoruz. Gerginlikler, kavgalar azalıyor. Sıramatiklerin olmadığı bir ortam düşünün! Ne kadar vahim olurdu her şey.             Kuralsızlığın kural olduğu bir şehirde, yaşayıp gidiyoruz… Kural koyanların, kurallara uymadıkları gerçeğinden yola çıkarsak, daha uzun bir süre bunu “ çekmeye” devam edeceğiz demektir!...  
Ekleme Tarihi: 04 Eylül 2014 - Perşembe

Sıramatik Düzeni

Kuralsızlık kural oldu. “ At izi it izine karıştı”. Kuralsızlıklar biraz da yaşadığımız yerlerle alakalı. Davranış kalıplarımız, çevremizle birlikte şekillenir. “ Üzüm, üzüme baka baka kararır” veya “ ne kadar ekmek o kadar köfte” misali…

            Mersin; henüz kentleşme sürecini tamamlayamamış. Altyapısız, plansız. Bir yaşam merkezinin, kent statüsü kazanması için belli kriterler gerekir. Bunların başında iyi bir toplu taşıma sistemi gelir mesela. Mersin; tüpteki boyanın tuvale serpilmesi sonucu tuvalde rastgele oluşan, boya serpintileri gibi dağınık, düzensiz… Demek ki; bu kuralsız ve kaotik ortam, üzerinde yaşayan insanlara sirayet ediyor; yaşamımızı olumsuz etkiliyor. İyi ama bütün bunların kaç kişi farkında? Eğer farklı bir yaşam şekli ve mekanı tanımamış ise insan, kuralsızlık, kabalık hali onun için olağan sayılabilir.

            Ancak yine de kişisel menfaatleri söz konusu olduğunda uyguladıklarını, bildiklerini   toplumsal alanlara da taşıyabilmeli insan. Sıkıştığında haklardan, demokrasiden bahsedenler, genellikle işin hep haklar yanına bakar. Peki ya ödevlere ne demeli? Demokrasi demek; her kişinin, her istediğini sınırsızca yapabileceği anlamına gelmemeli.

            Kuralsızlık, kabalık, saygısızlık artarak devam ediyor; hayatın hemen bütün alanlarını kaplıyor. Komşuluk ilişkilerinde, trafikte, alışverişte her yerde sizi çileden çıkaran; umursamaz ve tehditkar tavırlı birileri mutlaka vardır. Evimizden, hemen yanı başımızdan başlar sıkıntılar. Komşunuz tepenize halı silker, çamaşır asar, gürültü yapar! Uyaramazsınız bile! Hoş uyardığınızda ne olacak sanki? Bir istemeyeniniz daha olur, o kadar. Bir başkası balkonda mangal yapar. Sonra yine aynı aslan komşum; apartman kapısından sizin üç beş adım önünüzde hızla içeri girer, asansöre biner ve çıkar. Siz öyle kala kalırsınız. Hani “komşu komşunun külüne muhtaçtı” demek ki onlar mazide kaldı.

            Sonra evden aşağı inersiniz, kaldırımlar işgal edilmiştir. Zaten dükkan önüne park etmek cinayet sebebidir. Oysa bilmez mi benim aslan yurttaşım dükkanın, dış kapı eşiğinden itibaren kamusal alan başlar. Yani dükkanın önü senin babanın malı değil. Kaldırımdan aşağı ayağımızı atmadan önce: Dikkat! Ezilme tehlikesi … Torpille sürücü belgesi almış birisinin kurbanı olabilirisiniz. Trafiğe çıktığınızda “sonradan görme” birisi, hızla arkanızdan selektör yaparak yaklaşır. Sizi taciz eder. Sonra sağdan sollanmaya veya sinyal vermeden önünüzde aniden duranlara; sağa sola dönüş yapanlara alıştırın kendinizi!

            Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyoruz, buna karşın taşıt sayısı hızla artıyor. Taşıt sayısının hızla artması beraberinde “sürücü belgeli-ehliyetsizlerin” artması anlamına gelmekte. Kural ihlallerinin en çok yaşandığı alan trafiktir. Kırmızı ışığa elli metre kala bile, son gazla yaklaşılır sanki yiğit kardeşim bedava alıyor benzini.

            Devlet hastaneleri, dolmuşlar, otobüsler tıkış tıkış, insanlar alt alta – üst üste, homurdanarak, diş gıcırtarak ilerliyoruz. Kavga – bela hemen hazır. Kimse; geri adım atmıyor. Büyük – küçük, hasta – sağlıklı, genç – ihtiyar ayrımı kalkmış. Üstü üstüne gidiyoruz birbirimizin. Özür dilemek bir erdem değil, aksine ödün vermek gibi, aşağılanmak gibi algılanıyor.

            Bütün bu olumsuzluklar içerisinde; tek tesellimiz “ Sıramatikler” Allah sıramatiği bulandan razı olsun! Sıramatikler bir düzen sağlayıcı olarak girdi hayatlarımıza… Çünkü sıramatikler sayesinde rahatlıyoruz. Gerginlikler, kavgalar azalıyor. Sıramatiklerin olmadığı bir ortam düşünün! Ne kadar vahim olurdu her şey.

            Kuralsızlığın kural olduğu bir şehirde, yaşayıp gidiyoruz… Kural koyanların, kurallara uymadıkları gerçeğinden yola çıkarsak, daha uzun bir süre bunu “ çekmeye” devam edeceğiz demektir!...

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.