Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Sirkadiyen

“ İnsan mezarını dişleriyle kazar ”     Türkiye son kırk elli yılda müthiş evirildi. Birçok açıdan özendiğimiz toplumlara benzemeye başladık. Hatta bazı konularda onları geçtik bile. Türkiye genç nüfusunun sağladığı avantajlar ile özellikle yeni teknolojileri kullanma ve yaşamlara adapte etme bakımından hızlı davranıyor.   Sosyal medyada, alış-verişlerde, bankacılık- resmi kurum işlemlerinde interneti çok yaygın ve verimli kullanmayı öğrendik. Otomobil ve akıllı telefon sahipliği konusunda kimi Avrupa devletlerini geride bıraktık.   Sosyal ve ekonomik hayatta durum böyleyken, beslenme alışkanlıkları noktasında da ‘modern hayatın’ getirdiklerinden mahrum kalmadık. Başta ayaküstü ve çabuk yeme (fast food) alışkanlığı, evlere yemek servisi sektörünün inanılmaz yükselişi, işlenmiş gıdaların yaygınlaşması ve marketlerdeki zengin ürün çeşitliliğiyle, Türk milletinin yeme-içme alışkanlıklarında radikal dönüşümler devreye girdi.   Tabii bu arada hareketsizlik, şişmanlık, sağlıksız ve aşırı beslenmeye bağlı hastalıklar arttı. Hal böyle olunca sağlıklı beslenmeye ilgi, diyet programları, spor salonları sayısı çoğaldı. Medyayı starlaşan diyetisyenler ve onların ‘sihirli reçeteleri’ kapladı. Türklerin yüz yıllardır sürdürdükleri yeme-içme alışkanlıkları, mutfaklarına soktukları gıdalar büyük değişime uğradı. Bu süreç halk deyişlerine de yansımış olacak ki ‘can boğazdan gelir’ sözü artık neredeyse ‘ can boğazdan gider’ e dönüşecek gibi. Kalori çetelesi daha sık tutulmaya başladı.   Beslenme alanındaki sağlıksızlığın nedenini ‘açıklayan’ şu görüşü çok beğenmiştim. Orada, şimdiki bol yağlı ve zengin Türk yemeklerinin ağırlıkla Selçuklu döneminden kalma ve o dönemki bedensel aktivitenin talep ettiği kaloriyi karşılamak amaçlı olduğunu varsayıyor. Oysa bugünkü bedensel aktivitenin iyice düşmesine karşın, halen hemen hemen aynı tür yemeklerin tüketilmeye devam ettiğinden yola çıkarak bunun, günün sorunu biriken yağlara, neden olduğuna kabaca bir açıklama getiriyor.   Geçenlerde beslenme alışkanlıklarını ve yemek yeme saatlerini kökten değiştirmeye aday yeni bir beslenme türü ile tanıştım. ‘Sirkadiyen Beslenme’ adlı bu yeni teori kısaca, güneş görmüş gıdaları almaya ve vücuttaki her türlü işleyişin günün saatlerine göre ayarlanmasına dayanıyor. Biyokimya uzmanı doktor Ayşegül Çoruhlu tarafından ülke gündemine taşınan bu yeni ‘beslenme ve yaşam felsefesi’ diyeceğim ben, ulusal basında hayli ilgi gördü.    Bu tür haberlere ağırlıkla kadınların itibar ettiği düşünülse de karın bölgesi yağlarının bende uzun süredir takıntı haline geldiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Buna kısaca ‘göbek fobisi’ de diyebilirim. Öyle ki tanıştığım her insanın hemen, istem dışı göbeklerine takılıyor gözüm. Haftanın en az üç dört günü yürüyüşe çıkmama ve ev ortamında vücut egzersizleri yapmama rağmen, maalesef göbeğimi istediğim seviyede tutamıyorum.   Tam da bu noktada sorunuma çare olabileceğini düşündüğüm bu yeni fikir hayli ilgimi çekti. İsteyenler elbette konuyu detaylı inceleyebilirler. Benim yapmak isteğim sadece duyurusunu yapmak ve yüzeysel anlamda bilgi sunmak.       Sirkadiyen Beslenme kısaca doğal, yani güneş görmüş gıdaları, güneşin döngüsüne göre tüketme prensibine dayalı. Her şey enerji olduğuna göre, insanlar gıdalar aracılığıyla güneş ışığı yemiş sayılıyor. O bakımdan içinde güneş ışığının saklı olduğu besinleri yedikçe sağlıklı kalıyoruz.    Ana fikir; akşam saat 17.00 den sonra hiçbir şey yememeye ve gece 23.00 gibi yatağa girmeye dayalı. Biyolojik iç saati, güneşin döngüsü olan dış saate ayarlamak gerekiyor. Eğer iç saatiniz, dış saatten hızlı akarsa bu sizi hızla yaşlandırıyor. Tüm organlar ve hücreler güneşle senkronize. Yani güneş saatinin ne olduğunu biliyor ve ona uygun çalışma düzeni uyguluyor.  İç saat komutuna uygun olarak, gece uykuda özel bir hücre temizliği yapıldığı düşünülüyor. Gece uykudayken ve açken ( akşam erken yendiğinde) eski vücut hücreleri yenilip, sabah kalkınca eskimiş hücrelerden kurtulmuş olunuyor. Bir bakıma vücut kendini yeniliyor. Geç yemek yediğinizde, geç yattığınızda, hücresel temizlik olmuyor. Bunun yıllarca sürdüğünü düşündüğünüzde, kendinizi koruyamıyor, hastalanıyor ve daha hızlı yaşlanıyorsunuz.   Efendim mevzu aslında çok basit. Kısaca nefsine sahip olmaktan, disiplinli ve bilinçli yaşamaktan geçiyor her şey…    
Ekleme Tarihi: 26 Haziran 2019 - Çarşamba

Sirkadiyen

“ İnsan mezarını dişleriyle kazar ”

 

  Türkiye son kırk elli yılda müthiş evirildi. Birçok açıdan özendiğimiz toplumlara benzemeye başladık. Hatta bazı konularda onları geçtik bile. Türkiye genç nüfusunun sağladığı avantajlar ile özellikle yeni teknolojileri kullanma ve yaşamlara adapte etme bakımından hızlı davranıyor.

  Sosyal medyada, alış-verişlerde, bankacılık- resmi kurum işlemlerinde interneti çok yaygın ve verimli kullanmayı öğrendik. Otomobil ve akıllı telefon sahipliği konusunda kimi Avrupa devletlerini geride bıraktık.

  Sosyal ve ekonomik hayatta durum böyleyken, beslenme alışkanlıkları noktasında da ‘modern hayatın’ getirdiklerinden mahrum kalmadık. Başta ayaküstü ve çabuk yeme (fast food) alışkanlığı, evlere yemek servisi sektörünün inanılmaz yükselişi, işlenmiş gıdaların yaygınlaşması ve marketlerdeki zengin ürün çeşitliliğiyle, Türk milletinin yeme-içme alışkanlıklarında radikal dönüşümler devreye girdi.

  Tabii bu arada hareketsizlik, şişmanlık, sağlıksız ve aşırı beslenmeye bağlı hastalıklar arttı. Hal böyle olunca sağlıklı beslenmeye ilgi, diyet programları, spor salonları sayısı çoğaldı. Medyayı starlaşan diyetisyenler ve onların ‘sihirli reçeteleri’ kapladı. Türklerin yüz yıllardır sürdürdükleri yeme-içme alışkanlıkları, mutfaklarına soktukları gıdalar büyük değişime uğradı. Bu süreç halk deyişlerine de yansımış olacak ki ‘can boğazdan gelir’ sözü artık neredeyse ‘ can boğazdan gider’ e dönüşecek gibi. Kalori çetelesi daha sık tutulmaya başladı.

  Beslenme alanındaki sağlıksızlığın nedenini ‘açıklayan’ şu görüşü çok beğenmiştim. Orada, şimdiki bol yağlı ve zengin Türk yemeklerinin ağırlıkla Selçuklu döneminden kalma ve o dönemki bedensel aktivitenin talep ettiği kaloriyi karşılamak amaçlı olduğunu varsayıyor. Oysa bugünkü bedensel aktivitenin iyice düşmesine karşın, halen hemen hemen aynı tür yemeklerin tüketilmeye devam ettiğinden yola çıkarak bunun, günün sorunu biriken yağlara, neden olduğuna kabaca bir açıklama getiriyor.

  Geçenlerde beslenme alışkanlıklarını ve yemek yeme saatlerini kökten değiştirmeye aday yeni bir beslenme türü ile tanıştım. ‘Sirkadiyen Beslenme’ adlı bu yeni teori kısaca, güneş görmüş gıdaları almaya ve vücuttaki her türlü işleyişin günün saatlerine göre ayarlanmasına dayanıyor. Biyokimya uzmanı doktor Ayşegül Çoruhlu tarafından ülke gündemine taşınan bu yeni ‘beslenme ve yaşam felsefesi’ diyeceğim ben, ulusal basında hayli ilgi gördü.

   Bu tür haberlere ağırlıkla kadınların itibar ettiği düşünülse de karın bölgesi yağlarının bende uzun süredir takıntı haline geldiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Buna kısaca ‘göbek fobisi’ de diyebilirim. Öyle ki tanıştığım her insanın hemen, istem dışı göbeklerine takılıyor gözüm. Haftanın en az üç dört günü yürüyüşe çıkmama ve ev ortamında vücut egzersizleri yapmama rağmen, maalesef göbeğimi istediğim seviyede tutamıyorum.

  Tam da bu noktada sorunuma çare olabileceğini düşündüğüm bu yeni fikir hayli ilgimi çekti. İsteyenler elbette konuyu detaylı inceleyebilirler. Benim yapmak isteğim sadece duyurusunu yapmak ve yüzeysel anlamda bilgi sunmak.    

  Sirkadiyen Beslenme kısaca doğal, yani güneş görmüş gıdaları, güneşin döngüsüne göre tüketme prensibine dayalı. Her şey enerji olduğuna göre, insanlar gıdalar aracılığıyla güneş ışığı yemiş sayılıyor. O bakımdan içinde güneş ışığının saklı olduğu besinleri yedikçe sağlıklı kalıyoruz.

   Ana fikir; akşam saat 17.00 den sonra hiçbir şey yememeye ve gece 23.00 gibi yatağa girmeye dayalı. Biyolojik iç saati, güneşin döngüsü olan dış saate ayarlamak gerekiyor. Eğer iç saatiniz, dış saatten hızlı akarsa bu sizi hızla yaşlandırıyor. Tüm organlar ve hücreler güneşle senkronize. Yani güneş saatinin ne olduğunu biliyor ve ona uygun çalışma düzeni uyguluyor.  İç saat komutuna uygun olarak, gece uykuda özel bir hücre temizliği yapıldığı düşünülüyor. Gece uykudayken ve açken ( akşam erken yendiğinde) eski vücut hücreleri yenilip, sabah kalkınca eskimiş hücrelerden kurtulmuş olunuyor. Bir bakıma vücut kendini yeniliyor. Geç yemek yediğinizde, geç yattığınızda, hücresel temizlik olmuyor. Bunun yıllarca sürdüğünü düşündüğünüzde, kendinizi koruyamıyor, hastalanıyor ve daha hızlı yaşlanıyorsunuz.

  Efendim mevzu aslında çok basit. Kısaca nefsine sahip olmaktan, disiplinli ve bilinçli yaşamaktan geçiyor her şey…    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.