Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Suriyeli Komşumuz

Suriyeli mühendis komşumuz Rias’ın; eşi Mina öğretmendi, iki çocukları vardı. Ömer 17 Meryem 15 yaşındaydı. Eşinin ve kızının başları açıktı. Laik yaşam biçimleri ve aldıkları eğitim onları diğer göçmenlerden hemen ayırıyordu. Kendilerinin ve çocuklarının kibarlığı dikkat çekiyordu. Suriye’deyken, Şam‘da yaşamışlar; iki yılı aşkın süredir buradaydılar. Mersin’e uyum sağlama konusunda, epey aşama kat etmişlerdi. Kültür benzerliği ve Arapça konuşan Mersinliler sayesinde; uyum sağlamaları daha kolaydı. Zaten bunu zaman zaman dile getiriyor, sıkça ortak yanlarımızdan bahsediyorlardı. Özellikle Türk yemeklerini ve müziğini beğendiklerini her fırsatta vurguluyorlardı. Çocuklar okula gidiyor, Türkçe öğreniyordu. Anneleri Suriyeli göçmenlere öğretmenlik yapıyordu.    Eşimin Arapça bilmesi nedeniyle samimi ilişkiler geliştirdik. Arapça dışında Türkçe ve İngilizce ilave ederek, iletişim sorununu ortadan kaldırmıştık. Komşuluk gereği pişirdiğimiz yemeklerden birbirimize ikram eder, yeni yemek tarifleri edinir, akşam ziyaretleri gerçekleştirirdik. Mersin’e yeni geldikleri dönemler; bize daha çok ihtiyaç duyuyor, daha fazla danışıyorlardı. Mesela hazır çorba paketinin üzerindeki açıklamalardan tutunda; birtakım bürokratik işlere varana kadar yardımda bulunduk onlara. Türkçe öğrendikçe, ortama uyum sağladıkça danışmaları azaldı.    Rias Mersin’de kalmak, bir şeyler yapmak için hayli uğraştı. Ancak mesleğinde, isteğine göre iş bulamadı. Bir ara dükkan açmayı, kendi işini yapmayı araştırdı fakat o da olmadı. Sonunda ailesini Mersin’de bırakarak İstanbul’a gitti. Orada bir yıl kalarak çeşitli işlerde çalıştı. Ailesini yanına, İstanbul’a almak istedi. Çoluk- çocuk kısa süre İstanbul’da yaşamayı denediler. Fakat Mersin’deki hayatları; İstanbul’da yaşamaktan kolay ve ucuzdu. O yüzden İstanbul’a taşınma kararından vazgeçtiler. Ama Rias orada kalmaya ailesine destek çıkmaya devam etti…    Mersin’deki iş hayatıyla ilgili ortak kanı; Suriyeli komşumuzun bu hikayesinde de doğrulanıyor. Mersin; mutedil iklim koşulları, doğası, tarım ürünleri, tarihi, denizi ile tam yaşanılacak, tercih edilecek bir yerken…Özellikle çalışma hayatına atılmak isteyenlere; sunduğu kısıtlı iş imkanları ile yerleşilme noktasında; caydırıcı etkenler barındırıyor. Şu halde Mersin; emekliler, niteliksiz iş gücü ve işsizlerin yığıldığı bir şehir olmaktan çıkamamakta değişip dönüşememekte… Bir şehrin, bir ülkenin nitelikli göç alması önemli. Nitelikli göç; gittiği bölgeyi geliştirir, kalkındırır. O yüzdendir ki; başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler nitelikli göçü teşvik eder. Her yıl belli sayıdaki göçmeni ülkelerine kabul eder.      Bizim komşu Rias; İstanbul’da çalışırken, İsveç Göçmen Kabul Programı’ndan haberdar olmuş. Koşulları yerine getirerek tüm ailesini; İsveç’e yerleştirme başarısını elde etti. Rias şimdi İsveç’te. Ailesi için daha iyi şartlarda bir gelecek umuyor ve bekliyor.    İşte Batılı ülkeler böyle yapıyor. Göçmen kabul ederken seçerek, araştırarak, planlayarak alıyor. Biz ise daha sınır güvenliğimizi bile sağlamaktan aciz, her türlü insanın gelip yerleşebildiği ve böylece soysal düzeni tehdit altına giren bir ülke hüviyetine bürünüyoruz. Türk misafirperverliği ve yardımseverliği bilinen bir gerçek. Rağmen Suriyeli göçmenlere karşı olmak ayrı; kontrolsüz göçmen akınına karşı çıkmak ayrı. Bir yerdeki yarayı tedavi etmek isterken başka yerlerde, yeni yaralar açılmamalı. İtirazlar; Suriyelilere değil ama elini- kolunu sallayarak, denetimsiz ve istediği biçimde, buraya yerleşenlere demek daha doğru olur. Eğitimli Suriyelileri de burada tutamazsak, eğitimsiz, niteliksiz insanlarla halimiz ne olacak, merak ediyorum…    
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2014 - Çarşamba

Suriyeli Komşumuz

Suriyeli mühendis komşumuz Rias’ın; eşi Mina öğretmendi, iki çocukları vardı. Ömer 17 Meryem 15 yaşındaydı. Eşinin ve kızının başları açıktı. Laik yaşam biçimleri ve aldıkları eğitim onları diğer göçmenlerden hemen ayırıyordu. Kendilerinin ve çocuklarının kibarlığı dikkat çekiyordu. Suriye’deyken, Şam‘da yaşamışlar; iki yılı aşkın süredir buradaydılar. Mersin’e uyum sağlama konusunda, epey aşama kat etmişlerdi. Kültür benzerliği ve Arapça konuşan Mersinliler sayesinde; uyum sağlamaları daha kolaydı. Zaten bunu zaman zaman dile getiriyor, sıkça ortak yanlarımızdan bahsediyorlardı. Özellikle Türk yemeklerini ve müziğini beğendiklerini her fırsatta vurguluyorlardı. Çocuklar okula gidiyor, Türkçe öğreniyordu. Anneleri Suriyeli göçmenlere öğretmenlik yapıyordu.

   Eşimin Arapça bilmesi nedeniyle samimi ilişkiler geliştirdik. Arapça dışında Türkçe ve İngilizce ilave ederek, iletişim sorununu ortadan kaldırmıştık. Komşuluk gereği pişirdiğimiz yemeklerden birbirimize ikram eder, yeni yemek tarifleri edinir, akşam ziyaretleri gerçekleştirirdik. Mersin’e yeni geldikleri dönemler; bize daha çok ihtiyaç duyuyor, daha fazla danışıyorlardı. Mesela hazır çorba paketinin üzerindeki açıklamalardan tutunda; birtakım bürokratik işlere varana kadar yardımda bulunduk onlara. Türkçe öğrendikçe, ortama uyum sağladıkça danışmaları azaldı.

   Rias Mersin’de kalmak, bir şeyler yapmak için hayli uğraştı. Ancak mesleğinde, isteğine göre iş bulamadı. Bir ara dükkan açmayı, kendi işini yapmayı araştırdı fakat o da olmadı. Sonunda ailesini Mersin’de bırakarak İstanbul’a gitti. Orada bir yıl kalarak çeşitli işlerde çalıştı. Ailesini yanına, İstanbul’a almak istedi. Çoluk- çocuk kısa süre İstanbul’da yaşamayı denediler. Fakat Mersin’deki hayatları; İstanbul’da yaşamaktan kolay ve ucuzdu. O yüzden İstanbul’a taşınma kararından vazgeçtiler. Ama Rias orada kalmaya ailesine destek çıkmaya devam etti…

   Mersin’deki iş hayatıyla ilgili ortak kanı; Suriyeli komşumuzun bu hikayesinde de doğrulanıyor. Mersin; mutedil iklim koşulları, doğası, tarım ürünleri, tarihi, denizi ile tam yaşanılacak, tercih edilecek bir yerken…Özellikle çalışma hayatına atılmak isteyenlere; sunduğu kısıtlı iş imkanları ile yerleşilme noktasında; caydırıcı etkenler barındırıyor. Şu halde Mersin; emekliler, niteliksiz iş gücü ve işsizlerin yığıldığı bir şehir olmaktan çıkamamakta değişip dönüşememekte… Bir şehrin, bir ülkenin nitelikli göç alması önemli. Nitelikli göç; gittiği bölgeyi geliştirir, kalkındırır. O yüzdendir ki; başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler nitelikli göçü teşvik eder. Her yıl belli sayıdaki göçmeni ülkelerine kabul eder.

     Bizim komşu Rias; İstanbul’da çalışırken, İsveç Göçmen Kabul Programı’ndan haberdar olmuş. Koşulları yerine getirerek tüm ailesini; İsveç’e yerleştirme başarısını elde etti. Rias şimdi İsveç’te. Ailesi için daha iyi şartlarda bir gelecek umuyor ve bekliyor.

   İşte Batılı ülkeler böyle yapıyor. Göçmen kabul ederken seçerek, araştırarak, planlayarak alıyor. Biz ise daha sınır güvenliğimizi bile sağlamaktan aciz, her türlü insanın gelip yerleşebildiği ve böylece soysal düzeni tehdit altına giren bir ülke hüviyetine bürünüyoruz. Türk misafirperverliği ve yardımseverliği bilinen bir gerçek. Rağmen Suriyeli göçmenlere karşı olmak ayrı; kontrolsüz göçmen akınına karşı çıkmak ayrı. Bir yerdeki yarayı tedavi etmek isterken başka yerlerde, yeni yaralar açılmamalı. İtirazlar; Suriyelilere değil ama elini- kolunu sallayarak, denetimsiz ve istediği biçimde, buraya yerleşenlere demek daha doğru olur. Eğitimli Suriyelileri de burada tutamazsak, eğitimsiz, niteliksiz insanlarla halimiz ne olacak, merak ediyorum…

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.