Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Taksitli Hayat

          Bakmayın siz haberlere, her yerin ateş altında olduğuna. Alışveriş, istekler, tüketim hırsı son sürat ADSL gibi (!) hız kesmeden sürüyor. Taksitli hayat oh ne rahat.             Sınırlı bir dünyada, sınırsız isteklerle yaşıyoruz. Ölen öldüğüyle, yanan yandığıyla kalıyor. Sürdürülebilir rahat bir hayat geçirmek, ne pahasına olursa olsun, olmazsa olmazlarımızdan Nesneye sahip olmak duygusu ile ondan vazgeçebilmeyi, bilememenin sıkıntısı içerisinde bocalıyoruz çoğu zaman. Ve tüketme duygusu her an her zaman kuşatıyor bizleri. Bu kuşatılmışlık girdabından kurtulmak öyle kolay olmuyor. Harcamalarımızı kesmek için duygulara hakim olmayı öğrenmeliyiz.             Ama nasıl? Bu hiç de sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü insanların fazla harcamasının ve bütçeyi kolay aşmasının nedenlerinden biri de nakdin giderek ortadan kalkması ve paranın soyut bir şeye dönüşmesi. Her şey kredi kartına 24 ay taksitle… Bu duruma o kadar çok alıştık ki; bazen ödeme yaparken kasiyer kızlara: “Azrail bile gelse canımı 9 ay taksitle alır” diye espri yapıyorum.             Kredi kartları ile istediğinizi anında alıyorsunuz; ama sonuçlarıyla daha geç yüzleşiyorsunuz. Çağdaş ödeme koşulları ve kredi kolaylıkları insanları daha çok tüketmeye teşvik ediyor. Cepten doğrudan harcamak, insana acı veriyor. Ve harcamaların kısılmasına yol açıyor. Zaten bu yüzdendir ki; her köşe başında size bir kredi kartı sunmaya namzet güzel bir bayan duruyor. Bütçeye sadık kalmak aynı perhiz yapmaya benziyor ve sıkıyor insanları. Sınırsız harcama yapmak duygusu, geç de olsa mutluluk aşılıyor insana. Dolayısıyla insanların har vurup harman savurmasını ve tasarruf edilen paradan çok daha fazlasını harcamasına; tıpkı yakılan kaloriden fazlasını almak gibi şaşmamalı.             Günümüz; bireyin öne çıktığı, tüketim çağı. Bireysellik öne çıktıkça, yalnızlaşıyoruz. Yalnızlığımızı ise tüketerek, bir şeyler alarak aşmak istiyoruz. Birey kendisini hep son model ürünlerle, kanıtlamak ister gibi… Adeta; yediklerimiz ile kullandıklarımızla, kendimizi göstermek çabasındayız. Yılda milyarlarca elektronik ürün; eskidikleri için değil, yeni modelleri çıktığı için satın alınıyor. “ Eskisini getir yenisini al” sistemi bütün dayanılmazlığı ve cazipliği ile işlemeye devam ediyor.             Sınırlı bir dünyada, sınırsız istekler; birçok şeyi alt üst ediyor. Onlarca mesleği yok ediyor mesela. Tamiratlar, onarımlar tarihe karışıyor. Söz konusu olan: sadece tüketmek değil, hızlı tüketmek kavramı ile tanışıyoruz. Hızlı tüketmek artık “in” oldu. Bu sadece nesneyi tüketmekle sınırlı değil sevgimizi, ilişkilerimizi, evliliklerimizi de beraberinde tüketiyoruz. Daha çok tüketmekle daha mutlu olunacak gibi sanılara kapılıyoruz. Ancak gelinen noktada; tahammülsüzlüğün, şiddetin, görgüsüzlüğün, mutsuzluğun, borçlanmanın artarak çoğaldığını görmekteyiz. Ve böylece 75 milyonluk Türkiye’nin, 50 milyonunun bireysel borçlandırma yöntemiyle (74 milyar tl sadece kredi kartı, konut-taşıt kredileri hariç) bir şekilde, bankalara borçlandırıldığına  tanıklık etmekteyiz.             Şimdilik bütün taraflar halinden memnun. Bu “sahte cennet” algısı daha ne kadar devam edebilir? Borçlanmaya dayalı; sürdürülebilir bir hayat mümkün mü? O zaman “saadet zinciri” kopana kadar tam gaz yaşamaya devam…Taksitli hayat oh ne rahat.  
Ekleme Tarihi: 25 Eylül 2014 - Perşembe

Taksitli Hayat

          Bakmayın siz haberlere, her yerin ateş altında olduğuna. Alışveriş, istekler, tüketim hırsı son sürat ADSL gibi (!) hız kesmeden sürüyor. Taksitli hayat oh ne rahat.

            Sınırlı bir dünyada, sınırsız isteklerle yaşıyoruz. Ölen öldüğüyle, yanan yandığıyla kalıyor. Sürdürülebilir rahat bir hayat geçirmek, ne pahasına olursa olsun, olmazsa olmazlarımızdan Nesneye sahip olmak duygusu ile ondan vazgeçebilmeyi, bilememenin sıkıntısı içerisinde bocalıyoruz çoğu zaman. Ve tüketme duygusu her an her zaman kuşatıyor bizleri. Bu kuşatılmışlık girdabından kurtulmak öyle kolay olmuyor. Harcamalarımızı kesmek için duygulara hakim olmayı öğrenmeliyiz.

            Ama nasıl? Bu hiç de sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü insanların fazla harcamasının ve bütçeyi kolay aşmasının nedenlerinden biri de nakdin giderek ortadan kalkması ve paranın soyut bir şeye dönüşmesi. Her şey kredi kartına 24 ay taksitle… Bu duruma o kadar çok alıştık ki; bazen ödeme yaparken kasiyer kızlara: “Azrail bile gelse canımı 9 ay taksitle alır” diye espri yapıyorum.

            Kredi kartları ile istediğinizi anında alıyorsunuz; ama sonuçlarıyla daha geç yüzleşiyorsunuz. Çağdaş ödeme koşulları ve kredi kolaylıkları insanları daha çok tüketmeye teşvik ediyor. Cepten doğrudan harcamak, insana acı veriyor. Ve harcamaların kısılmasına yol açıyor. Zaten bu yüzdendir ki; her köşe başında size bir kredi kartı sunmaya namzet güzel bir bayan duruyor. Bütçeye sadık kalmak aynı perhiz yapmaya benziyor ve sıkıyor insanları. Sınırsız harcama yapmak duygusu, geç de olsa mutluluk aşılıyor insana. Dolayısıyla insanların har vurup harman savurmasını ve tasarruf edilen paradan çok daha fazlasını harcamasına; tıpkı yakılan kaloriden fazlasını almak gibi şaşmamalı.

            Günümüz; bireyin öne çıktığı, tüketim çağı. Bireysellik öne çıktıkça, yalnızlaşıyoruz. Yalnızlığımızı ise tüketerek, bir şeyler alarak aşmak istiyoruz. Birey kendisini hep son model ürünlerle, kanıtlamak ister gibi… Adeta; yediklerimiz ile kullandıklarımızla, kendimizi göstermek çabasındayız. Yılda milyarlarca elektronik ürün; eskidikleri için değil, yeni modelleri çıktığı için satın alınıyor. “ Eskisini getir yenisini al” sistemi bütün dayanılmazlığı ve cazipliği ile işlemeye devam ediyor.

            Sınırlı bir dünyada, sınırsız istekler; birçok şeyi alt üst ediyor. Onlarca mesleği yok ediyor mesela. Tamiratlar, onarımlar tarihe karışıyor. Söz konusu olan: sadece tüketmek değil, hızlı tüketmek kavramı ile tanışıyoruz. Hızlı tüketmek artık “in” oldu. Bu sadece nesneyi tüketmekle sınırlı değil sevgimizi, ilişkilerimizi, evliliklerimizi de beraberinde tüketiyoruz. Daha çok tüketmekle daha mutlu olunacak gibi sanılara kapılıyoruz. Ancak gelinen noktada; tahammülsüzlüğün, şiddetin, görgüsüzlüğün, mutsuzluğun, borçlanmanın artarak çoğaldığını görmekteyiz. Ve böylece 75 milyonluk Türkiye’nin, 50 milyonunun bireysel borçlandırma yöntemiyle (74 milyar tl sadece kredi kartı, konut-taşıt kredileri hariç) bir şekilde, bankalara borçlandırıldığına  tanıklık etmekteyiz.

            Şimdilik bütün taraflar halinden memnun. Bu “sahte cennet” algısı daha ne kadar devam edebilir? Borçlanmaya dayalı; sürdürülebilir bir hayat mümkün mü? O zaman “saadet zinciri” kopana kadar tam gaz yaşamaya devam…Taksitli hayat oh ne rahat.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.