Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Teoman Duralı

'Bazı olağanüstü olayların sebebini hiç çözemedim' Şaban T. Duralı  Yazıya teşbihte hata olmaz diyerek başlamak isterim. Hatırlarsınız belki, eskiden bir gazetede küçücük ‘Ne zaman adam oluruz’ soru kısmı yer alırdı. Çizim ile anlatılan bölümde soruya günlük cevaplar verilirdi. Şimdi ben de buna yakın bir benzetme yapmak isterim. Ne zaman adam oluruz? ‘Felsefeci prof. Teoman Duralı’nın, şarkıcı Teoman kadar bilindiği zaman’ demek isterim. Teoman Duralı da birçok öncülleri gibi yeterince anlaşılamadan ve gerekli ilgiyi göremeden ayrıldı aramızdan. Oysa çok önemli eserler bıraktı ardında.   Türkiye’yi, insanımızı anlamak, yorumlamak ‘dışarı’ ile irtibatlı insanlarla daha mümkündür. Tersi, ‘Türk’ün Türk’e propagandasından’ pek başka bir şey olmuyor çünkü. Burada ‘dışarı’ dan kastım ülke dışındaki kültürleri tanımak bilmektir daha çok. Yoksa fiziki olarak oralarda yaşamak, çalışmak değildir sadece. Kültürleri en iyi tanımanın yolu o kültürün dilini bilmekten geçer. Hiç yurtdışında –birçok teklifi geri çevirmiştir- çalışmamasına rağmen, kendi çabasıyla ona yakın dil öğrenerek, bir dünya insanı olup çıkmıştır. Ona göre dil; aklın dışa vurumudur ve en önemli edinimdir.   Teoman Duralı; babasının memuriyeti dolayısıyla 1947 yılında Zonguldak-Kozlu’da doğdu. Babası Almanya’da eğitim almış bir mühendisti. Annesi Çerkez asıllı Alman olan Duralı, ebeveynlerinden disiplinli, titiz, vefalı, sadakatli, çalışkan olmayı öğrendi. İlk ve orta eğitim döneminde başarılı bir öğrenci değildi. Doğaya, spora tutkundu sürekli dışarılarda bulunmayı isterdi. Kapalı yerleri, okumayı hiç sevmezdi. İlkokul beşinci sınıfta Almanya’dan gelen hediye Atlas (harita) onun tüm dünyasını değiştirdi. Keşfetmek ve uzaklara gitmek kaptan olmak istiyordu. Babasından çok çekinirdi. O, Duralı’nın gözünde ‘Son Osmanlı’ idi. Babası onun liseden sonra bir meslek öğrenmesini istiyordu. Zira parlak bir öğrenci değildi. Ancak lise hocası ona; “ Evladım senin elin işlemiyor, senin kafan işliyor sen felsefe oku” dedi. Bu önermeden hayli etkilenen Duralı, felsefe bölümünü seçti üniversitede. Doğaya tutkun olduğundan, yanı sıra biyoloji de okudu.   Bir İstanbul hayranı olan Duralı, başka bir şehirde yaşamayı istemedi. O, bunu “İstanbul gibi bir şehirde yaşayanın, başka yerlere kulaç atmasını hiç anlamadım” diyerek ifade etti.  İstanbul Üniversitesinde 38 sene dersler verdi. Misafir akademisyen olarak, yurdun 15 ayrı şehrinde bulundu. Yurtdışından gelen iş tekliflerini geri çevirdi. Babasının; “ Sen bu ülkeye borçlusun. Buranın verdiğini başkaları sömürmesin” telkinine sadık kaldı. Duralı; “Yüklendiklerimden istememe rağmen hiç boşanamadım” demiştir ve bunu ailesinden öğrendiği vefa ve sadakat duygusuna bağlamıştır.   O meraklı bir insandır. Aklında sürekli deli sorular vardır. Yaratılış, dil, doğa, felsefe, tarih ve kültürler hep zihnini kurcalar. Sırrını çözemediğim dediği şu üç şey vardır. Dil öğrenmek, evlenmek ve kuantum mekaniğini anlamak. “ Dil nankör bir varlıktır. Sürekli bakım göstermezseniz, sizi terk eder” sözü dikkate değerdir.   Duralı; “ Kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. Kabul edelim bizim felsefeye yatkınlımız yok” tespitinde bulunmuştur. “ Milliyetçiliğim dile dayalıdır. O bakımdan tüm eserlerimi Türkçe yazdım. Dil milliyetçisiyim” demiştir.   Türkiye’de teorik konulara ilgi olmadığından yakınan Duralı, en büyük zaafımızın meraksız oluşumuz olduğunun üzerinde durmuştur. Ona göre, merakı olmayan insan taklitte bulunur. Hep başkalarını izler ve geriden gelir. Duralı, dilde devrimin felsefesizlikle bağına inanır. 1910-1912’lerde felsefe yapma yeteneğine kavuştuğunu düşündüğü ülke, dil devrimi ile bunu havaya uçurmuştur. Canlılarda devamlılığı genler sağlar. Bu, devamlılık kültürde dil ile sağlanır.   Alfabe ile beraber dil de değişmiştir Türkiye’de. Dil zengini milletler akıllı milletlerdir. Hayatı boyunca Türkçe’de teorik bir ifade anlamı aradığını söyleyen Duralı, aradığını bulmuştur ama toplumun buna hazır olmadığını düşünür. Gerekçesini de yetiştirdiği talebelerinde görmüştür. Maneviyatı öldürmenin, toplumu yitirmek olduğuna gönülden inandı. Akademisyen olmayı hiç istemeyen Şaban Teoman Duralı, Aralık 2021’de aramızdan ayrılarak, ebediyete intikal etti. 
Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2022 - Perşembe

Teoman Duralı

'Bazı olağanüstü olayların sebebini hiç çözemedim' Şaban T. Duralı

 Yazıya teşbihte hata olmaz diyerek başlamak isterim. Hatırlarsınız belki, eskiden bir gazetede küçücük ‘Ne zaman adam oluruz’ soru kısmı yer alırdı. Çizim ile anlatılan bölümde soruya günlük cevaplar verilirdi. Şimdi ben de buna yakın bir benzetme yapmak isterim. Ne zaman adam oluruz? ‘Felsefeci prof. Teoman Duralı’nın, şarkıcı Teoman kadar bilindiği zaman’ demek isterim. Teoman Duralı da birçok öncülleri gibi yeterince anlaşılamadan ve gerekli ilgiyi göremeden ayrıldı aramızdan. Oysa çok önemli eserler bıraktı ardında.

  Türkiye’yi, insanımızı anlamak, yorumlamak ‘dışarı’ ile irtibatlı insanlarla daha mümkündür. Tersi, ‘Türk’ün Türk’e propagandasından’ pek başka bir şey olmuyor çünkü. Burada ‘dışarı’ dan kastım ülke dışındaki kültürleri tanımak bilmektir daha çok. Yoksa fiziki olarak oralarda yaşamak, çalışmak değildir sadece. Kültürleri en iyi tanımanın yolu o kültürün dilini bilmekten geçer. Hiç yurtdışında –birçok teklifi geri çevirmiştir- çalışmamasına rağmen, kendi çabasıyla ona yakın dil öğrenerek, bir dünya insanı olup çıkmıştır. Ona göre dil; aklın dışa vurumudur ve en önemli edinimdir.

  Teoman Duralı; babasının memuriyeti dolayısıyla 1947 yılında Zonguldak-Kozlu’da doğdu. Babası Almanya’da eğitim almış bir mühendisti. Annesi Çerkez asıllı Alman olan Duralı, ebeveynlerinden disiplinli, titiz, vefalı, sadakatli, çalışkan olmayı öğrendi. İlk ve orta eğitim döneminde başarılı bir öğrenci değildi. Doğaya, spora tutkundu sürekli dışarılarda bulunmayı isterdi. Kapalı yerleri, okumayı hiç sevmezdi. İlkokul beşinci sınıfta Almanya’dan gelen hediye Atlas (harita) onun tüm dünyasını değiştirdi. Keşfetmek ve uzaklara gitmek kaptan olmak istiyordu. Babasından çok çekinirdi. O, Duralı’nın gözünde ‘Son Osmanlı’ idi. Babası onun liseden sonra bir meslek öğrenmesini istiyordu. Zira parlak bir öğrenci değildi. Ancak lise hocası ona; “ Evladım senin elin işlemiyor, senin kafan işliyor sen felsefe oku” dedi. Bu önermeden hayli etkilenen Duralı, felsefe bölümünü seçti üniversitede. Doğaya tutkun olduğundan, yanı sıra biyoloji de okudu.

  Bir İstanbul hayranı olan Duralı, başka bir şehirde yaşamayı istemedi. O, bunu “İstanbul gibi bir şehirde yaşayanın, başka yerlere kulaç atmasını hiç anlamadım” diyerek ifade etti.  İstanbul Üniversitesinde 38 sene dersler verdi. Misafir akademisyen olarak, yurdun 15 ayrı şehrinde bulundu. Yurtdışından gelen iş tekliflerini geri çevirdi. Babasının; “ Sen bu ülkeye borçlusun. Buranın verdiğini başkaları sömürmesin” telkinine sadık kaldı. Duralı; “Yüklendiklerimden istememe rağmen hiç boşanamadım” demiştir ve bunu ailesinden öğrendiği vefa ve sadakat duygusuna bağlamıştır.

  O meraklı bir insandır. Aklında sürekli deli sorular vardır. Yaratılış, dil, doğa, felsefe, tarih ve kültürler hep zihnini kurcalar. Sırrını çözemediğim dediği şu üç şey vardır. Dil öğrenmek, evlenmek ve kuantum mekaniğini anlamak. “ Dil nankör bir varlıktır. Sürekli bakım göstermezseniz, sizi terk eder” sözü dikkate değerdir.

  Duralı; “ Kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. Kabul edelim bizim felsefeye yatkınlımız yok” tespitinde bulunmuştur. “ Milliyetçiliğim dile dayalıdır. O bakımdan tüm eserlerimi Türkçe yazdım. Dil milliyetçisiyim” demiştir.

  Türkiye’de teorik konulara ilgi olmadığından yakınan Duralı, en büyük zaafımızın meraksız oluşumuz olduğunun üzerinde durmuştur. Ona göre, merakı olmayan insan taklitte bulunur. Hep başkalarını izler ve geriden gelir. Duralı, dilde devrimin felsefesizlikle bağına inanır. 1910-1912’lerde felsefe yapma yeteneğine kavuştuğunu düşündüğü ülke, dil devrimi ile bunu havaya uçurmuştur. Canlılarda devamlılığı genler sağlar. Bu, devamlılık kültürde dil ile sağlanır.

  Alfabe ile beraber dil de değişmiştir Türkiye’de. Dil zengini milletler akıllı milletlerdir. Hayatı boyunca Türkçe’de teorik bir ifade anlamı aradığını söyleyen Duralı, aradığını bulmuştur ama toplumun buna hazır olmadığını düşünür. Gerekçesini de yetiştirdiği talebelerinde görmüştür. Maneviyatı öldürmenin, toplumu yitirmek olduğuna gönülden inandı. Akademisyen olmayı hiç istemeyen Şaban Teoman Duralı, Aralık 2021’de aramızdan ayrılarak, ebediyete intikal etti. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.