Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Tuhaf Zamanlar

 “Köleler ilk robotlarımızdı. Robotlarımız da son kölelerimiz olacak. Kölelik sırası bizde.”                         İçinizde yaşadığımız zamanın tuhaf olmadığını düşünen var mı? Fakat tuhaf olan zaman mı, yoksa olaylar ve insanlar mı tuhaflaşan? “Zaman hızlı akıyor”. İşte zamanla ilgili bir algılama sorunu daha. Zamanın akışı değişir mi? Oysa maruz kaldığımız bilgi akışının hızlanmasıdır, bizdeki bu algıyı yaratan.            Öğretmenevi sohbetlerini önemserim. Siyasetten, edebiyata, tarihten, felsefeye ve de ta şehir hayatına uzanan sohbetler… Birer fikir egzersizidir. Orada çakan kıvılcımlar; yeni fikirlerin ve yazıların çıkmasında etkin rol oynar.            Eskiden onlarca, yüzlerce yıllara sığan, değişimler, dönüşümler, artık kısa sürelere sığabiliyor. 80’li yıllara kadar, kuşaklar arası zaman dilimi otuz yıl olarak kabul görürdü. Oysa şimdi bu zaman aralığı epey aşağılara çekildi. Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi yaşanmadığı, gariplikler deryasındayız.           Zamanın hızlı akışı ve giderek hızlandığı algısı; “karanlığın en koyu olduğu anın, aydınlığa en yakın an” olması gibi. Kaçınılmaz sona doğru çekildiğimiz izlenimi uyandırıyor. Sanki bu, sonun başlangıcının ivme kazanması gibi bir şey. Başımıza gelenleri, bize kötü hissettirenleri nerede aramak gerekir?            Siyasetin amacını tam göremeyiz. Neyi niye yaptığını anlayamayız. Konu mankeni misali oradan oraya sürüklenirsiniz. Büyük oyunun küçük figüranları olarak kalırsınız. Kutsal değerleriniz yerle bir edilir. Şimdiki küresel siyaset, acıyı duyulmaz kılar. Acınızı bile duyamazsınız. Ölülerimizi geleneklerimize uygun kaldırabilirsek, acılarımızı yaşamamıza izin verilirse şanslı sayılırız.        Mutluluk ve huzur bizden giderek uzaklaşan kavramlar. Memnuniyetsizlik, tahammülsüzlük, borçlanma, hafıza kaybı, unutkanlık artıyor. Özel alanların, başka hayatların bu kadar göz önüne taşınması, birilerini mutsuz ediyor. Bende niye yok kaygısı yayılıyor etrafa… Emek ve zaman isteyen hiçbir şey revaçta değil. Hızla sahip olmak, hızlı tüketmek istiyor insan. İstenen, arzulanan şeylere sahip olmak için her yol mubah sayılıyor. Doğruluk, çalışkanlık, saygı, ahlak gibi kavramlar itibar görmüyor. Bu kavramlara değer verenler, aptal muamelesi görüyor.         Medyumluk, üfürükçülük, soygunculuk, mafyalık, yalancılık, entrika almış başını gidiyor… Sağduyu sahiplerinin çabaları; cılız bir ses olarak kayboluyor.         Zamanın, kontrolü güçleşiyor. Tahrip gücü, çığ gibi sürekli büyüyor. Olaylar peş peşe geliyor. İnsanlar; nelerin ne çabuk değiştiğini, algılayamıyorlar bile. Adeta boksörün darbeler alması gibi sendeliyoruz. Kendimize bir türlü gelemiyoruz. Başımızı kaldırıp, etrafımıza bakamıyoruz, abandone oluyoruz.         Fitne hortluyor, manipülasyon artıyor. Gerçeklikle, sanallık iç içe geçiyor. Spekülasyona, gerginliğe, güce dayalı politikalar çoğalıyor. Savaş baronları, para babaları, medya patronları kol kola; her yeri, her şeyi kuşatıyorlar. İnsanlara düşünecek zaman, boş alan bırakılmıyor.     Teknoloji ürünleri ile her hareketimiz kontrol altında. Mobeseler kayıtta, telefonlar dinlemede, kredi kartları takipte, internete düşen her şey, sonsuza değin kaybolmamakta. Modern Köleci Toplum; tüm kurum ve kuruluşlarıyla, tüm ihtişamı, göz boyacılığı, tahribatı, dayatmacılığı ve tüm baskısıyla iş başında.     Kaçınılmaz son yaklaştıkça, önüne kattığı her şeyi götürüyor, yok ediyor. Bildik, tanıdık değerler, davranışlar, doğa yok oluyor. Yokluk katsayısı hızla artıyor.     Zaman dur durak bilmeden hızla akıyor. Toplumsal düzenler, doğal denge, ekonomik faaliyetler kaosa sürükleniyor…     Ama yeni bir başlangıç için, belki de böyle olması gerekiyor, orası meçhul. Belirsiz gelecek; Zamanın Sahibi’nin bilgisinde saklı, bekliyor bizleri…
Ekleme Tarihi: 24 Şubat 2016 - Çarşamba

Tuhaf Zamanlar

 “Köleler ilk robotlarımızdı. Robotlarımız da son kölelerimiz olacak. Kölelik sırası bizde.”

           

            İçinizde yaşadığımız zamanın tuhaf olmadığını düşünen var mı? Fakat tuhaf olan zaman mı, yoksa olaylar ve insanlar mı tuhaflaşan? “Zaman hızlı akıyor”. İşte zamanla ilgili bir algılama sorunu daha. Zamanın akışı değişir mi? Oysa maruz kaldığımız bilgi akışının hızlanmasıdır, bizdeki bu algıyı yaratan.

           Öğretmenevi sohbetlerini önemserim. Siyasetten, edebiyata, tarihten, felsefeye ve de ta şehir hayatına uzanan sohbetler… Birer fikir egzersizidir. Orada çakan kıvılcımlar; yeni fikirlerin ve yazıların çıkmasında etkin rol oynar.

           Eskiden onlarca, yüzlerce yıllara sığan, değişimler, dönüşümler, artık kısa sürelere sığabiliyor. 80’li yıllara kadar, kuşaklar arası zaman dilimi otuz yıl olarak kabul görürdü. Oysa şimdi bu zaman aralığı epey aşağılara çekildi. Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi yaşanmadığı, gariplikler deryasındayız.

          Zamanın hızlı akışı ve giderek hızlandığı algısı; “karanlığın en koyu olduğu anın, aydınlığa en yakın an” olması gibi. Kaçınılmaz sona doğru çekildiğimiz izlenimi uyandırıyor. Sanki bu, sonun başlangıcının ivme kazanması gibi bir şey. Başımıza gelenleri, bize kötü hissettirenleri nerede aramak gerekir?

           Siyasetin amacını tam göremeyiz. Neyi niye yaptığını anlayamayız. Konu mankeni misali oradan oraya sürüklenirsiniz. Büyük oyunun küçük figüranları olarak kalırsınız. Kutsal değerleriniz yerle bir edilir. Şimdiki küresel siyaset, acıyı duyulmaz kılar. Acınızı bile duyamazsınız. Ölülerimizi geleneklerimize uygun kaldırabilirsek, acılarımızı yaşamamıza izin verilirse şanslı sayılırız.

       Mutluluk ve huzur bizden giderek uzaklaşan kavramlar. Memnuniyetsizlik, tahammülsüzlük, borçlanma, hafıza kaybı, unutkanlık artıyor. Özel alanların, başka hayatların bu kadar göz önüne taşınması, birilerini mutsuz ediyor. Bende niye yok kaygısı yayılıyor etrafa… Emek ve zaman isteyen hiçbir şey revaçta değil. Hızla sahip olmak, hızlı tüketmek istiyor insan. İstenen, arzulanan şeylere sahip olmak için her yol mubah sayılıyor. Doğruluk, çalışkanlık, saygı, ahlak gibi kavramlar itibar görmüyor. Bu kavramlara değer verenler, aptal muamelesi görüyor.

        Medyumluk, üfürükçülük, soygunculuk, mafyalık, yalancılık, entrika almış başını gidiyor… Sağduyu sahiplerinin çabaları; cılız bir ses olarak kayboluyor.

        Zamanın, kontrolü güçleşiyor. Tahrip gücü, çığ gibi sürekli büyüyor. Olaylar peş peşe geliyor. İnsanlar; nelerin ne çabuk değiştiğini, algılayamıyorlar bile. Adeta boksörün darbeler alması gibi sendeliyoruz. Kendimize bir türlü gelemiyoruz. Başımızı kaldırıp, etrafımıza bakamıyoruz, abandone oluyoruz.

        Fitne hortluyor, manipülasyon artıyor. Gerçeklikle, sanallık iç içe geçiyor. Spekülasyona, gerginliğe, güce dayalı politikalar çoğalıyor. Savaş baronları, para babaları, medya patronları kol kola; her yeri, her şeyi kuşatıyorlar. İnsanlara düşünecek zaman, boş alan bırakılmıyor.

    Teknoloji ürünleri ile her hareketimiz kontrol altında. Mobeseler kayıtta, telefonlar dinlemede, kredi kartları takipte, internete düşen her şey, sonsuza değin kaybolmamakta. Modern Köleci Toplum; tüm kurum ve kuruluşlarıyla, tüm ihtişamı, göz boyacılığı, tahribatı, dayatmacılığı ve tüm baskısıyla iş başında.

    Kaçınılmaz son yaklaştıkça, önüne kattığı her şeyi götürüyor, yok ediyor. Bildik, tanıdık değerler, davranışlar, doğa yok oluyor. Yokluk katsayısı hızla artıyor.

    Zaman dur durak bilmeden hızla akıyor. Toplumsal düzenler, doğal denge, ekonomik faaliyetler kaosa sürükleniyor…

    Ama yeni bir başlangıç için, belki de böyle olması gerekiyor, orası meçhul.

Belirsiz gelecek; Zamanın Sahibi’nin bilgisinde saklı, bekliyor bizleri…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.