Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Yazar İskender Pala

‘Eğer gideceğin limanı bilmiyorsan, rüzgarın sana faydası yoktur’     İnsanlar birkaç meslek sahibi olabilir. Ama asıl olan onların hangi meslekle bilinmek istenmeleridir. Birçok öğretmen arkadaşım örneğin, yazar ya da şair kimlikleri ile tanınmak istemişlerdir. İskender Pala da öyle. Asker, akademisyen kimliklerinden ziyade yazar kimliğiyle bilinir. Divan edebiyatı alanında doktora yapmıştır. 1998 senesinde prof. unvanı almıştır. Edebiyat araştırmacısıdır aynı zamanda. Kitapları orta öğretim derslerinde okutulur. Denizci askerdir. Osmanlı dönemi deniz tarihiyle ilgili araştırmaları eserleri vardır. Televizyonlarda programlar sunmuştur. 1958 Uşak doğumlu Pala, evli ve üç çocuk babasıdır.   Pala, tüm yetenekleri ve unvanlarına rağmen romancı tarafıyla tanınır daha çok. ‘Şah ve Sultan- Od- Babil’de Ölüm- İstanbul’da Aşk- Efsane- Katre-i Matem- İki Dirhem Bir Çekirdek’ gibi tarihi romanlarıyla ünlüdür.      Yazarlar, özellikle roman yazarları hep ilgimi çekmiştir. Kitap yazan kişi kendini başkalarından ayrı hisseder. Bu, yazmanın yazar olmanın getirdiği ayrı bir yalnızlık türüdür. Yazarlıkla yalnızlık genellikle çok sık anılır. İskender Pala da bu gerçeğe vurgu yapar. O, yazmaya yoğunlaştığı aylarda kabuğuna çekilir, kimse ile görüşmez, misafir kabul etmez. Yazarlar iyi yazı yazmak için lüzumsuz kalabalıklardan kaçındıklarını söylerler çoğu kez.   Ünlü yazarların çok ilginç ortamlarda yazma alışkanlıkları vardır. Kimse, yazının sadece masa başında yazıldığını düşünmesin! Yazarların kimisi banyoda, kimisi yüzünü boyayarak yazmıştır. Fransız Balzac örneğin, dünyada en çok sayıda eser veren yazardır. Balzac, yazarken başına yün bir şal sararak ayaklarını da suya koyarak ve günde elli fincan kahve içerek yazmıştır romanlarını. Aşırı kahve tüketimi kalbinde hasara yol açar ve 51 yaşında hayata veda eder. Charles Dickens ise bütün eserlerini sadece mavi kağıdın üzerine yine aynı tonlarda mürekkeple yazmıştır.   Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Ama biz bugün İskender Pala’nın romancı tarafından bahsedeceğiz. Yazar prof. dr. Pala son romanı A-71 de okuyucusuyla buluştu. Yeni kitabı ‘A-71’ konusu 2023 yılında Sina Çölü’nde bir uçağın düşmesiyle başlıyor. Hikaye Viyana kuşatmasından, 2071 yılına değin uzanıyor. Yazar son romanı ‘A-71’ in konusunu belirlerken, gençleri nasıl bir dünyanın beklediğini anlatmaya çalışıyor.   Usta yazar, romanın asil bir eğlence tarzı olduğunu savunuyor. Pala; “İnsanlık artık öğrenmek için değil eğlenmek için para, zaman ve emek harcıyor” tespitinde bulunuyor. Aktardığı bilgileri eğlenceli şekilde aktarmayı yeğleyen yazar, entelektüellerin görevinin de ikaz etmek uyarmak olduğunu savunuyor.   Yılın her ocak ayında, romanında işleyeceği konu hakkında 60 kitabı masasına koyduğunu aktaran Pala, iki-üç ay bu kitapları okuduğunu belirterek, okurken kurgunun zihninde yavaş yavaş şekillendiğini söylüyor. “Kitabı yazmaya başladığımda aslında hikayenin başıyla sonu zihnimde vardır. Yazma sürecim sadece bir daktilo işçiliğidir. İki ayda mayıs ve haziranda yazarım. Ama hazirandan sonra ocak ayına kadar en az on defa tekrar tekrar okurum. Dil, üslup, anlatım yönünden okurum. En güzel şekilde nasıl olacaksa, o hale getirene kadar işçilik yaparım” demektedir.   Başta da dediğim gibi her yazarın kendi tarzı ve yazış şekli vardır. Kimi hikayeyi önce zihninde bitirir ve hikayenin başından sonundan, ortasından pasajlar halinde yazabilir. Kimi yazarlar da hikayeyi yazarken oluşturur ve öyle ilerler. Yazar, oluşturduğu karakterleri çok iyi tanımalıdır. Hikayenin geçtiği yörelerde bizatihi bulunmalıdır gerekirse. Dönem romanlarındaysa tarihi bilgiler uyuşmalı, tam olmalı. Örneğin Pala son romanı için –zira gelecekte geçiyor büyük kısmı- teknolojiyle barışık olmadığı halde, son romanı için teknoloji terminolojisini öğrendi.   Pala, hikayelerini toplumun ihtiyacı olduğunu düşündüğü konulardan seçiyor. Yazma sebebinin topluma olan borcunu ödemek olduğunu düşünüyor. Bir roman için iki bin beş yüz saat çalıştığını söyleyen yazar, bir romanın ortalama 2.500 saatte çıktığını söylüyor. Pala’ya göre,  bu beş seneye de yayılır, bir sene içerisinde de bitirilir ki kendisi romanı bir yılda ve 2.500 saatte tamamladığını belirtiyor.  
Ekleme Tarihi: 24 Şubat 2022 - Perşembe

Yazar İskender Pala

‘Eğer gideceğin limanı bilmiyorsan, rüzgarın sana faydası yoktur’

 

  İnsanlar birkaç meslek sahibi olabilir. Ama asıl olan onların hangi meslekle bilinmek istenmeleridir. Birçok öğretmen arkadaşım örneğin, yazar ya da şair kimlikleri ile tanınmak istemişlerdir. İskender Pala da öyle. Asker, akademisyen kimliklerinden ziyade yazar kimliğiyle bilinir. Divan edebiyatı alanında doktora yapmıştır. 1998 senesinde prof. unvanı almıştır. Edebiyat araştırmacısıdır aynı zamanda. Kitapları orta öğretim derslerinde okutulur. Denizci askerdir. Osmanlı dönemi deniz tarihiyle ilgili araştırmaları eserleri vardır. Televizyonlarda programlar sunmuştur. 1958 Uşak doğumlu Pala, evli ve üç çocuk babasıdır.

  Pala, tüm yetenekleri ve unvanlarına rağmen romancı tarafıyla tanınır daha çok. ‘Şah ve Sultan- Od- Babil’de Ölüm- İstanbul’da Aşk- Efsane- Katre-i Matem- İki Dirhem Bir Çekirdek’ gibi tarihi romanlarıyla ünlüdür.   

  Yazarlar, özellikle roman yazarları hep ilgimi çekmiştir. Kitap yazan kişi kendini başkalarından ayrı hisseder. Bu, yazmanın yazar olmanın getirdiği ayrı bir yalnızlık türüdür. Yazarlıkla yalnızlık genellikle çok sık anılır. İskender Pala da bu gerçeğe vurgu yapar. O, yazmaya yoğunlaştığı aylarda kabuğuna çekilir, kimse ile görüşmez, misafir kabul etmez. Yazarlar iyi yazı yazmak için lüzumsuz kalabalıklardan kaçındıklarını söylerler çoğu kez.

  Ünlü yazarların çok ilginç ortamlarda yazma alışkanlıkları vardır. Kimse, yazının sadece masa başında yazıldığını düşünmesin! Yazarların kimisi banyoda, kimisi yüzünü boyayarak yazmıştır. Fransız Balzac örneğin, dünyada en çok sayıda eser veren yazardır. Balzac, yazarken başına yün bir şal sararak ayaklarını da suya koyarak ve günde elli fincan kahve içerek yazmıştır romanlarını. Aşırı kahve tüketimi kalbinde hasara yol açar ve 51 yaşında hayata veda eder. Charles Dickens ise bütün eserlerini sadece mavi kağıdın üzerine yine aynı tonlarda mürekkeple yazmıştır.

  Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Ama biz bugün İskender Pala’nın romancı tarafından bahsedeceğiz. Yazar prof. dr. Pala son romanı A-71 de okuyucusuyla buluştu. Yeni kitabı ‘A-71’ konusu 2023 yılında Sina Çölü’nde bir uçağın düşmesiyle başlıyor. Hikaye Viyana kuşatmasından, 2071 yılına değin uzanıyor. Yazar son romanı ‘A-71’ in konusunu belirlerken, gençleri nasıl bir dünyanın beklediğini anlatmaya çalışıyor.

  Usta yazar, romanın asil bir eğlence tarzı olduğunu savunuyor. Pala; “İnsanlık artık öğrenmek için değil eğlenmek için para, zaman ve emek harcıyor” tespitinde bulunuyor. Aktardığı bilgileri eğlenceli şekilde aktarmayı yeğleyen yazar, entelektüellerin görevinin de ikaz etmek uyarmak olduğunu savunuyor.

  Yılın her ocak ayında, romanında işleyeceği konu hakkında 60 kitabı masasına koyduğunu aktaran Pala, iki-üç ay bu kitapları okuduğunu belirterek, okurken kurgunun zihninde yavaş yavaş şekillendiğini söylüyor. “Kitabı yazmaya başladığımda aslında hikayenin başıyla sonu zihnimde vardır. Yazma sürecim sadece bir daktilo işçiliğidir. İki ayda mayıs ve haziranda yazarım. Ama hazirandan sonra ocak ayına kadar en az on defa tekrar tekrar okurum. Dil, üslup, anlatım yönünden okurum. En güzel şekilde nasıl olacaksa, o hale getirene kadar işçilik yaparım” demektedir.

  Başta da dediğim gibi her yazarın kendi tarzı ve yazış şekli vardır. Kimi hikayeyi önce zihninde bitirir ve hikayenin başından sonundan, ortasından pasajlar halinde yazabilir. Kimi yazarlar da hikayeyi yazarken oluşturur ve öyle ilerler. Yazar, oluşturduğu karakterleri çok iyi tanımalıdır. Hikayenin geçtiği yörelerde bizatihi bulunmalıdır gerekirse. Dönem romanlarındaysa tarihi bilgiler uyuşmalı, tam olmalı. Örneğin Pala son romanı için –zira gelecekte geçiyor büyük kısmı- teknolojiyle barışık olmadığı halde, son romanı için teknoloji terminolojisini öğrendi.

  Pala, hikayelerini toplumun ihtiyacı olduğunu düşündüğü konulardan seçiyor. Yazma sebebinin topluma olan borcunu ödemek olduğunu düşünüyor. Bir roman için iki bin beş yüz saat çalıştığını söyleyen yazar, bir romanın ortalama 2.500 saatte çıktığını söylüyor. Pala’ya göre,  bu beş seneye de yayılır, bir sene içerisinde de bitirilir ki kendisi romanı bir yılda ve 2.500 saatte tamamladığını belirtiyor.  

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.