Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Yunanistan

            Yönümüzü, yüzümüzü güneye çevirdik sürekli Suriye’den gelişmeler takip ediliyor, haklı olarak. Hatta bu koalisyon görüşmelerini bile gölgede bırakacak öneme yükseldi. Oysa Batı’daki komşumuz, kadim düşmanımız(!) Yunanistan; tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Adeta Batı’nın ağa-babaları ile genç sosyalist Çipras bilek güreştiriyor.              300 Milyar Euro’nun üzerinde bir borç stoku ile yaşamak zorunda, Yunanistan. Fakat yine de sosyal haklardan, alıştığı yaşam standardından ödün vermek istemiyor. İşte dün borcunun 1.6 Milyar Euroluk taksitinin son ödeme günüydü. Ve bu ödeme yapılamadı. Önümüzdeki dönem Yunan halkı için çok sıkıntılı ve belirsizlik içeriyor.                 Günümüzde artık AB projesi eskisi kadar çekici değil. Ekonomik durgunluk, tek para biriminin oluşturduğu sıkıntılar, genç nüfus azlığı ve Avrupa bürokrasisinin hantallığı; işleri iyice güçleştiriyor. Uzmanlar; ticari eksenin Asya’ya kaymakta olduğunu vurguluyor. Farkında değil misiniz? Çok uzun zamandır Avrupa’dan yeni bir fikir, heyecan verici planlar, projeler çıkmıyor. Aksine Avrupa adı artık krizlerle, ırkçılıkla, monotonlukla ve ruhsuzlukla birlikte anılıyor.             Aman Allah’ım! Ne günlerdi o günler. Kibirli, zengin, şımarık, Avrupa. Avrupa’nın, Avrupa olduğu zamanlar, ikinci Dünya Savaşı’nın bitiminden; Sovyet Bloku’nun çöküşüne kadar geçen döneme rastlar. 1950 – 1990 yılları arası altın çağını yaşadı, Avrupa. Üç Akdeniz ülkesi: İspanya, Portekiz ve Yunanistan; Birliğe alınarak, AB fonları ile ihya edildi. Adeta hormonlu inekler gibi beslendi, büyütüldü.             Hele o Yunanistan yok mu? Her şeyini Avrupa’ya borçludur. Avrupalılar; geçmişlerini Yunan medeniyetine dayandırırlar ve bir Helen hayranlığı vardır onlarda. Yunanlı, Yunan medeniyeti ne kadar şımartılır, övülürse; biz Türkler de bir o kadar yerilir, dışlanırız. Ben bunların canlı tanığıyım. Ama Allah’ın sopası yok işte! On yıllardır AB fonları ile beslenen Yunan, şimdi bunun bedelini ödüyor. Yunanlı şımarıktır, tembeldir. Çünkü Yunan, sırtını Avrupa’nın para babalarına yaslamıştır. Başta Almanya olmak üzere, Yunan hamileri vardır. Yunanistan onlar için Türk istilasına karşı bir güvence, bir bariyer oluşturmaktadır. Böylece Yunanlı silahlandı, semirdi, borçlandı ve geleceğinden yedi. Tabii bu arada çalışmayı, üretmeyi unuttu. “Siesta” yapmaya alıştı. Fakat deniz bitti. Gelinen noktada Avrupa Troyka’sı kendi açmazı ile uğraşırken şımarık biraderini yarı yolda bırakmak durumunda kaldı.             Yunanistan karıştı. Yunan keyfinden, rahatlığından, edindiği sosyal haklardan ödün vermeye yanaşmıyor. Bir türlü yaşadığı sahte cennet algısından uyanmak istemiyor. Ne yazık ki; hayatın gerçekleri acıdır. Tüm bu yıkıntıları, hayal kırıklıklarını biz Türkler defalarca yaşadık. O yüzden şanslıyız. Bağışığız; yokluğa, krize, dışlanmaya… Ama nereye kadar? Bütün bunların bir sonu olmalıydı ve de öyle oldu.             Avrupa, kendi geleceği konusunda mücadele verirken, Türkiye bölgesinde güçlendi. Türküye gelişip büyürken; komşuda isyan büyüyor. Komşumuz aynı “Ağustos Böceği” misali kendi gerçekleri ile yüzleşmek üzere ve acı reçeteyi içmeye zorlanıyor. Akdeniz Oyunları’nı aldığı halde parasızlıktan, yapamadı. Bırakmak zorunda kaldı. Varını-yoğunu satılığa çıkarttı. Şimdi kelepir Yunan Adaları, Türk alıcılarını bekliyor.              Yunan halkı can havliyle iktidar değişikliğine gitti. Romantik Sosyalistlerin kendilerini kurtaracağını düşündü. Ama görülüyor ki; sol romantizmi ayrı, hayatın gerçekleri ayrı. Solcular istedikleri kadar sosyal eşitlikten dem vursunlar, fırsatını bulduklarında lüks içinde yaşamayı, kapitalistler gibi davranmayı ihmal etmek istemezler. Bunu görmek için şöyle etrafınıza bir bakmanız yeterli.             AB’ye alınmayan, hep kapıda bekletilen Türkiye ne yaptı? Kendi göbeğini kendisi kesti. Üretmeyi, çalışmayı, acı reçete içmeyi öğrendi. Demek ki; AB’ye giremeyişimizde de bir hayır varmış. Bu arada günün esprisi sayılabilecek bir şey gerçekleşti ve bizim sosyalist Ertuğrul Kürkçü; 1.6 Milyar Euroluk borç dilimini, Türkiye’nin ödeyebileceğini öne sürdü. Tatlı su solcuları; devlet imkanlarını sonuna kadar kullanır, Mercedes arabadan inmezler, iyi yaşamayı severler Ve ne kadar kabul etmeseler de Türkiye’nin gücünün farkındadırlar.        Ben Türkiye’ye inanmak istiyorum. Yeter ki; ulusal bütünlüğümüzü koruyalım, hukuksuzluğa, yolsuzluğa bir son verelim; üretmeye ve çalışmaya devam edelim…  
Ekleme Tarihi: 01 Temmuz 2015 - Çarşamba

Yunanistan

            Yönümüzü, yüzümüzü güneye çevirdik sürekli Suriye’den gelişmeler takip ediliyor, haklı olarak. Hatta bu koalisyon görüşmelerini bile gölgede bırakacak öneme yükseldi. Oysa Batı’daki komşumuz, kadim düşmanımız(!) Yunanistan; tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Adeta Batı’nın ağa-babaları ile genç sosyalist Çipras bilek güreştiriyor.

             300 Milyar Euro’nun üzerinde bir borç stoku ile yaşamak zorunda, Yunanistan. Fakat yine de sosyal haklardan, alıştığı yaşam standardından ödün vermek istemiyor. İşte dün borcunun 1.6 Milyar Euroluk taksitinin son ödeme günüydü. Ve bu ödeme yapılamadı. Önümüzdeki dönem Yunan halkı için çok sıkıntılı ve belirsizlik içeriyor.    

            Günümüzde artık AB projesi eskisi kadar çekici değil. Ekonomik durgunluk, tek para biriminin oluşturduğu sıkıntılar, genç nüfus azlığı ve Avrupa bürokrasisinin hantallığı; işleri iyice güçleştiriyor. Uzmanlar; ticari eksenin Asya’ya kaymakta olduğunu vurguluyor. Farkında değil misiniz? Çok uzun zamandır Avrupa’dan yeni bir fikir, heyecan verici planlar, projeler çıkmıyor. Aksine Avrupa adı artık krizlerle, ırkçılıkla, monotonlukla ve ruhsuzlukla birlikte anılıyor.

            Aman Allah’ım! Ne günlerdi o günler. Kibirli, zengin, şımarık, Avrupa. Avrupa’nın, Avrupa olduğu zamanlar, ikinci Dünya Savaşı’nın bitiminden; Sovyet Bloku’nun çöküşüne kadar geçen döneme rastlar. 1950 – 1990 yılları arası altın çağını yaşadı, Avrupa. Üç Akdeniz ülkesi: İspanya, Portekiz ve Yunanistan; Birliğe alınarak, AB fonları ile ihya edildi. Adeta hormonlu inekler gibi beslendi, büyütüldü.

            Hele o Yunanistan yok mu? Her şeyini Avrupa’ya borçludur. Avrupalılar; geçmişlerini Yunan medeniyetine dayandırırlar ve bir Helen hayranlığı vardır onlarda. Yunanlı, Yunan medeniyeti ne kadar şımartılır, övülürse; biz Türkler de bir o kadar yerilir, dışlanırız. Ben bunların canlı tanığıyım. Ama Allah’ın sopası yok işte! On yıllardır AB fonları ile beslenen Yunan, şimdi bunun bedelini ödüyor. Yunanlı şımarıktır, tembeldir. Çünkü Yunan, sırtını Avrupa’nın para babalarına yaslamıştır. Başta Almanya olmak üzere, Yunan hamileri vardır. Yunanistan onlar için Türk istilasına karşı bir güvence, bir bariyer oluşturmaktadır. Böylece Yunanlı silahlandı, semirdi, borçlandı ve geleceğinden yedi. Tabii bu arada çalışmayı, üretmeyi unuttu. “Siesta” yapmaya alıştı. Fakat deniz bitti. Gelinen noktada Avrupa Troyka’sı kendi açmazı ile uğraşırken şımarık biraderini yarı yolda bırakmak durumunda kaldı.

            Yunanistan karıştı. Yunan keyfinden, rahatlığından, edindiği sosyal haklardan ödün vermeye yanaşmıyor. Bir türlü yaşadığı sahte cennet algısından uyanmak istemiyor. Ne yazık ki; hayatın gerçekleri acıdır. Tüm bu yıkıntıları, hayal kırıklıklarını biz Türkler defalarca yaşadık. O yüzden şanslıyız. Bağışığız; yokluğa, krize, dışlanmaya… Ama nereye kadar? Bütün bunların bir sonu olmalıydı ve de öyle oldu.

            Avrupa, kendi geleceği konusunda mücadele verirken, Türkiye bölgesinde güçlendi. Türküye gelişip büyürken; komşuda isyan büyüyor. Komşumuz aynı “Ağustos Böceği” misali kendi gerçekleri ile yüzleşmek üzere ve acı reçeteyi içmeye zorlanıyor. Akdeniz Oyunları’nı aldığı halde parasızlıktan, yapamadı. Bırakmak zorunda kaldı. Varını-yoğunu satılığa çıkarttı. Şimdi kelepir Yunan Adaları, Türk alıcılarını bekliyor.

             Yunan halkı can havliyle iktidar değişikliğine gitti. Romantik Sosyalistlerin kendilerini kurtaracağını düşündü. Ama görülüyor ki; sol romantizmi ayrı, hayatın gerçekleri ayrı. Solcular istedikleri kadar sosyal eşitlikten dem vursunlar, fırsatını bulduklarında lüks içinde yaşamayı, kapitalistler gibi davranmayı ihmal etmek istemezler. Bunu görmek için şöyle etrafınıza bir bakmanız yeterli.

            AB’ye alınmayan, hep kapıda bekletilen Türkiye ne yaptı? Kendi göbeğini kendisi kesti. Üretmeyi, çalışmayı, acı reçete içmeyi öğrendi. Demek ki; AB’ye giremeyişimizde de bir hayır varmış. Bu arada günün esprisi sayılabilecek bir şey gerçekleşti ve bizim sosyalist Ertuğrul Kürkçü; 1.6 Milyar Euroluk borç dilimini, Türkiye’nin ödeyebileceğini öne sürdü. Tatlı su solcuları; devlet imkanlarını sonuna kadar kullanır, Mercedes arabadan inmezler, iyi yaşamayı severler Ve ne kadar kabul etmeseler de Türkiye’nin gücünün farkındadırlar.

       Ben Türkiye’ye inanmak istiyorum. Yeter ki; ulusal bütünlüğümüzü koruyalım, hukuksuzluğa, yolsuzluğa bir son verelim; üretmeye ve çalışmaya devam edelim…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.