Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Yurttaşlık Bilinci

1989 yılına kadar (Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih) geleceğe dair umudumu hep diri tuttum. Gelecek yılları zihnimde, hep daha iyi yerlere oturturdum. Sanki bütün sorunların çözüleceği, hayatın daha rahat ve kolay akacağı, farklı bir evre, farklı bir çağ yakalayacağımızı düşünürdüm. Ya da bana öyle geliyordu. Ama bırakın farklı bir boyutu, daha kendimizi bile tam olarak tanımlamaktan uzak bir noktaya geldik.. Maddeyi, evreni tanımlıyorsun. Cern’de en inanılmaz deneylere imza atıyorsun. Ancak kendini tanımlayamıyorsun. Birlikte yaşamanın araçlarından, yöntemlerinden uzaksın! Cumhuriyet kurulalı doksan yılı geçti ve Cumhuriyet ne yazık ki; misyonunu henüz tamamlayamadı. Anadolu toprağından bir millet yaratmaya ne kadar uzağız. Alt kimlik, üst kimlik, vatandaşlık, yurttaşlık, ulus, devlet, millet diye diye kaos ortamında günlerimiz geçiyor. Kendi siyasi sınırlarımız içindeki bu sorunları tam çözememişken. Şimdi bir de kontrolsüz mülteci akınıyla karşı karşıyayız. İnanın bütün bunları tam olarak hak etmiyoruz. Ancak daha iyi bir yaşam için de çaba gerekiyor, mücadele gerekiyor. Mücadele derken elbette şiddeti, sokak çatışmalarını kastetmiyorum. Meşru zemin ortamında yürütülen hak arayışlarından bahsediyorum. Oysa biz daha ziyade ya beklenti içerisinde yaşıyoruz. Ya hemen şiddete başvuruyoruz. Ya da başkalarının bizim için bir şeyler yapmalarını bekliyoruz. Ömrümüzü çoğu zaman beklentiler içerisinde geçiririz. Fakat bunların tam olarak karşılanmadığını, görür, yaşarız. Ülkemizde insanların ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan, bağımlı olduklarını kabul edersek, bundan insanların bir yerlere yaranma, dayanma isteği ve mecburiyeti sonucunu çıkartabiliriz. Bugün ülkemizde gelinen noktada, bardağın yarısı dolu, yarısı boştur. Feodalite ve kulluk düzeni tam olarak aşılamamıştır. Din istismarı ileri aşamalara taşınmıştır. Hatta günümüzde medeni hukuk yerine tekrar çok hukukluluk (cemaat hukuku) gündeme gelebilmektedir. Yurttaşlar kendilerini tanıtırlarken, ad soyada ilaveten memleketlerini de söylerler. Hatta o da yetmez. Falanca aşiretten, filanca mezhepten gibi kimlik vurgusu yaparlar. İşte bu noktada, kişinin Cumhuriyet yurttaşlığı kimliği yeterli gelmez, diğer alt kimlikler devreye girer. Yine yurttaş hür olamadığı için, bir yerlere yamanma, dayanma duygusu taşır. Ardından acındırma ve fukara edebiyatıyla beklenti içerisine girer. “Ben de sizdenim, o halde bana bir iş, indirim yap, borç ver veya torpil yap!” Gibi durumlar söz konusu olur. Hukukun üstünlüğü, piyasa ekonomisi yeterince sağlanamadığından, yine ahbap-çavuş ve alaturka kapitalizmi anlayışı içerisinde, avanta torpil, haksız kazanç, adam kayırmacılık durumları gelişir. Sadaka kültürü iyice yerleştirilmeye çalışır. Beklentiye giren, bir anlamda acz içerisinde olduğundan, bu durum her türden sömürüye, korku vermeye, kullanılmaya ve provokasyona da açıktır. İşte sokaklarda kullanılanların birçoğu, yukarıdaki tanımlamalara birebir uymaktalar. Ucundan – kenarından birazcık nemalanan kesimler; bazı odakların hazır orduları durumuna geçer. Fazla geriye gitmemize gerek yok. Son günlerde yaşadıklarımıza bir bakalım. Olayların nasıl, bizim dışımızda geliştiğine, ne kadar zayıf, kırılgan ve savunmasız olduğumuzu görelim. Yurttaşların temsil yeteneklerinin sınırlı olduğu; siyasetin ve de her türlü sağduyulu açıklamanın yetersiz kaldığı bir süreçten geçiyoruz. Ulusal bütünlüğün yara aldığı ve yakın bir savaş tehlikesinin kapıya dayandığı bu ortamda, galiba beklemeye ve dua etmeye devam edeceğiz.  
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2014 - Cuma

Yurttaşlık Bilinci

1989 yılına kadar (Berlin Duvarı’nın yıkıldığı tarih) geleceğe dair umudumu hep diri tuttum. Gelecek yılları zihnimde, hep daha iyi yerlere oturturdum. Sanki bütün sorunların çözüleceği, hayatın daha rahat ve kolay akacağı, farklı bir evre, farklı bir çağ yakalayacağımızı düşünürdüm. Ya da bana öyle geliyordu. Ama bırakın farklı bir boyutu, daha kendimizi bile tam olarak tanımlamaktan uzak bir noktaya geldik.. Maddeyi, evreni tanımlıyorsun. Cern’de en inanılmaz deneylere imza atıyorsun. Ancak kendini tanımlayamıyorsun. Birlikte yaşamanın araçlarından, yöntemlerinden uzaksın! Cumhuriyet kurulalı doksan yılı geçti ve Cumhuriyet ne yazık ki; misyonunu henüz tamamlayamadı.

Anadolu toprağından bir millet yaratmaya ne kadar uzağız. Alt kimlik, üst kimlik, vatandaşlık, yurttaşlık, ulus, devlet, millet diye diye kaos ortamında günlerimiz geçiyor. Kendi siyasi sınırlarımız içindeki bu sorunları tam çözememişken. Şimdi bir de kontrolsüz mülteci akınıyla karşı karşıyayız. İnanın bütün bunları tam olarak hak etmiyoruz. Ancak daha iyi bir yaşam için de çaba gerekiyor, mücadele gerekiyor. Mücadele derken elbette şiddeti, sokak çatışmalarını kastetmiyorum. Meşru zemin ortamında yürütülen hak arayışlarından bahsediyorum. Oysa biz daha ziyade ya beklenti içerisinde yaşıyoruz. Ya hemen şiddete başvuruyoruz. Ya da başkalarının bizim için bir şeyler yapmalarını bekliyoruz. Ömrümüzü çoğu zaman beklentiler içerisinde geçiririz. Fakat bunların tam olarak karşılanmadığını, görür, yaşarız.

Ülkemizde insanların ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan, bağımlı olduklarını kabul edersek, bundan insanların bir yerlere yaranma, dayanma isteği ve mecburiyeti sonucunu çıkartabiliriz. Bugün ülkemizde gelinen noktada, bardağın yarısı dolu, yarısı boştur. Feodalite ve kulluk düzeni tam olarak aşılamamıştır. Din istismarı ileri aşamalara taşınmıştır. Hatta günümüzde medeni hukuk yerine tekrar çok hukukluluk (cemaat hukuku) gündeme gelebilmektedir. Yurttaşlar kendilerini tanıtırlarken, ad soyada ilaveten memleketlerini de söylerler. Hatta o da yetmez. Falanca aşiretten, filanca mezhepten gibi kimlik vurgusu yaparlar. İşte bu noktada, kişinin Cumhuriyet yurttaşlığı kimliği yeterli gelmez, diğer alt kimlikler devreye girer. Yine yurttaş hür olamadığı için, bir yerlere yamanma, dayanma duygusu taşır. Ardından acındırma ve fukara edebiyatıyla beklenti içerisine girer. “Ben de sizdenim, o halde bana bir iş, indirim yap, borç ver veya torpil yap!” Gibi durumlar söz konusu olur. Hukukun üstünlüğü, piyasa ekonomisi yeterince sağlanamadığından, yine ahbap-çavuş ve alaturka kapitalizmi anlayışı içerisinde, avanta torpil, haksız kazanç, adam kayırmacılık durumları gelişir. Sadaka kültürü iyice yerleştirilmeye çalışır. Beklentiye giren, bir anlamda acz içerisinde olduğundan, bu durum her türden sömürüye, korku vermeye, kullanılmaya ve provokasyona da açıktır. İşte sokaklarda kullanılanların birçoğu, yukarıdaki tanımlamalara birebir uymaktalar. Ucundan – kenarından birazcık nemalanan kesimler; bazı odakların hazır orduları durumuna geçer. Fazla geriye gitmemize gerek yok. Son günlerde yaşadıklarımıza bir bakalım. Olayların nasıl, bizim dışımızda geliştiğine, ne kadar zayıf, kırılgan ve savunmasız olduğumuzu görelim. Yurttaşların temsil yeteneklerinin sınırlı olduğu; siyasetin ve de her türlü sağduyulu açıklamanın yetersiz kaldığı bir süreçten geçiyoruz.

Ulusal bütünlüğün yara aldığı ve yakın bir savaş tehlikesinin kapıya dayandığı bu ortamda, galiba beklemeye ve dua etmeye devam edeceğiz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.