Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Zor Soru

“ Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız; cehaletin bedelini hesaplayın” “ Üniversite okuyabilmenin şartları ne olursa ülkemizdeki üniversiteli işsizlerin sayısı azalır?” Forum konusu zor bir soru. Sakın bunu doktora öğrencilerine falan sorulmuş diye düşünmeyin! Soru, 11. sınıf öğrencilerine (Anadolu Lisesi) sorulmuş. Amacım, yazıda forum katılımcısı öğrencimize biraz katkı sunmak. Bu sorunun muhatabı sadece öğrenciler olmasın! Başta siyasetçiler, akademisyenler, veliler hepimizin bir cevabı olmalı.    İşsizlik ülkemizin en hayati, üç meselesinden biridir ve yıllar boyu listenin hep üst sıralarındadır. Üniversiteli işsizler, işsizler içerisinde başlı başına bir konudur. Bu zor sorunun cevabı, bir başka soru ile aranmaya başlanabilir. “Üniversite yalnız iş için mi okunmalıdır?” Eğer ana amaç iş bulmak ise üniversite okumadan kısa yoldan, istenilen amaca ulaşılabilir.    Sanayileşme, işsizliğin panzehiridir. Sanayi yoğun iş gücü talep eder. Türkiye; ara eleman dedikleri, meslek okul çıkışlı gençlere çok ihtiyaç duyuyor. Dual sistem diye bilinen Alman sistemi (Berufsschule) şimdi Türkiye’de de yaygın biçimde uygulamaya konmuştur. Dual sistem yani ikili yapı, hem okul hem de bir işyerinde staj yapmak şeklinde yürüyor. Buraları bitirenlerin üniversitelilerden önce iş buldukları varsayılır. Bu kesim mavi yakalılar olarak da adlandırılıyor. Mavi yakalıların işe yerleşme şanslarının üniversite bitiren beyaz yakalılara göre daha fazla olduğu düşünülmektedir.    Üniversite, iş hayatı, iş bulmak dendiğinde bu alanda yoğun çaba gösteren dostumuz Aydın Keskin’in çabalarına da değinmek isterim. Keskin’in üniversite-sanayi iş birliği konusunda yayımlanmış bir kitabı bulunmaktadır. Keskin’e göre; “ Sanayi üniversite işbirliğinin amacı, ülke sanayinin her yönüyle gelişmesi için, sanayi adına sanayinin yapamadığı akademik çalışmaları üniversitelere yaptırarak, ülke sanayisinin diğer ülkelerin sanayi ve teknolojileri ile rekabet eder hale gelme şansını elde etmesi anlamına gelir.” Aydın Keskin; işsizliğe çare üretilmesinin, sanayi üniversite iş birliğinde ve ar-ge çalışmalarında yattığına şiddetle inanır. Fakat ülkemizde bu konunun 60 yıldır gündemde olmasına rağmen henüz çok mesafe alındığına inanmaz ve ar-ge çalışmalarının da daha çok taklitçi boyutta kaldığını düşünür.        Yüksek Öğrenim Kurumu bir bütün olarak çok eleştiri alır. Yüksek öğrenime giriş sisteminden, yönetsel tarzlara, eğitim kalitesinden, özerkliğe… Birçok konuda eleştirilir. Cumhuriyet eğitiminin; birlik, beraberlik, bilim, üretim, sevgi, ülke inşası, çağdaş uygarlık, kadınları toplum hayatına katmak vb.. hususlarda misyonunu tam tamamlayamadığı savunulur.    Peki yüksek öğrenim dendiğinde ne anlamalıyız. İşte size bazı rakamlar: 80 milyon nüfuslu ülkemizde, 18 milyon öğrenci dersbaşı yapıyor. 186 devlet ve vakıf üniversitelerinde 6 milyonu aşan üniversiteli var. Üniversitelerde: 5.650mil. ( MYO dahil devlette) 450bin (Vakıf Üni.) 2.8mil. Kız - 3.3mil. Erkek- 3.7mil.Lisansta- 2.8mil. Açık Öğretimde- 342bin Yüksek lisansta- 78bin Doktorada. Bazı Avrupa ülkesinden büyük, üniversiteli sayısına ulaşmışız. Önemli olan bu gücü, toplum ve iş hayatına verimli biçimde katmaktır.    Tabii konu açıldıkça, baştaki sorunun cevabından biraz uzaklaşmış olduk. Kızım üniversite bitirdi. Oğlum da anadolu sağlık meslek lisesinde okuyor. Duyarlı bir veli olarak, Türk eğitim sistemini takip etmekteyim. Eğitim sistemi öyle büyük sorunlarla örülü ki, işin içinden çıkmanın hiç de kolay olmadığını düşünüyorum. Sistemimizin tam oturmadığını, yap-boz tahtasına döndüğünü, ezberci metotlara dayandığını, test yönteminin çok abartıldığını, branşlaşmanın tam yerleşemediğini, öğrencilere fazla gereksiz bilgi yüklendiğini, öğretmek ve eğitmek yerine daha çok yarışın öne çıktığını, kurumların fiziki koşullarının yetersizliğini, iş dünyası ile diğer sosyal alanlarla eşgüdüm ve iş birliğinin oturmadığını başlıklar halinde, bir çırpıda söyleyebilirim.    Üniversite okuyanların şartlarına gelince. Üniversitelinin başta beslenme, barınma kaygıları giderilmeli. Üniversiteli eğitim aldığı alanla ilgili her aşamada pratik yapabilmeli, çalışacağı sahayı önceden tanıyıp, en azından biraz deneyim kazanmalı. Üniversiteli seçtiği bölümü, puanı tuttuğu için değil, gerçekten sevdiği ve benimsediği için okumalı. Talep gören meslekler tercih edilmeli. Öğrenci kendini her açıdan geliştirmeye çalışmalı, mümkünse ikinci bir fakülte bitirmeli, bir yabancı dili yeterli düzeyde, bilgisayarı iyi derecede bilmeli. Günceli, iş ve sosyal hayatı takip etmeli, haberdar olmalı, yurtdışı ile (kurumlar-şahıslar-yayınlar) bazında iletişim halinde bulunmalı ve olumlu düşünceyle birlikte, geleceğe umutla bakmalı…Yolunuz açık olsun!    
Ekleme Tarihi: 20 Nisan 2016 - Çarşamba

Zor Soru

“ Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız; cehaletin bedelini hesaplayın”

“ Üniversite okuyabilmenin şartları ne olursa ülkemizdeki üniversiteli işsizlerin sayısı azalır?” Forum konusu zor bir soru. Sakın bunu doktora öğrencilerine falan sorulmuş diye düşünmeyin! Soru, 11. sınıf öğrencilerine (Anadolu Lisesi) sorulmuş. Amacım, yazıda forum katılımcısı öğrencimize biraz katkı sunmak. Bu sorunun muhatabı sadece öğrenciler olmasın! Başta siyasetçiler, akademisyenler, veliler hepimizin bir cevabı olmalı.

   İşsizlik ülkemizin en hayati, üç meselesinden biridir ve yıllar boyu listenin hep üst sıralarındadır. Üniversiteli işsizler, işsizler içerisinde başlı başına bir konudur. Bu zor sorunun cevabı, bir başka soru ile aranmaya başlanabilir. “Üniversite yalnız iş için mi okunmalıdır?” Eğer ana amaç iş bulmak ise üniversite okumadan kısa yoldan, istenilen amaca ulaşılabilir.

   Sanayileşme, işsizliğin panzehiridir. Sanayi yoğun iş gücü talep eder. Türkiye; ara eleman dedikleri, meslek okul çıkışlı gençlere çok ihtiyaç duyuyor. Dual sistem diye bilinen Alman sistemi (Berufsschule) şimdi Türkiye’de de yaygın biçimde uygulamaya konmuştur. Dual sistem yani ikili yapı, hem okul hem de bir işyerinde staj yapmak şeklinde yürüyor. Buraları bitirenlerin üniversitelilerden önce iş buldukları varsayılır. Bu kesim mavi yakalılar olarak da adlandırılıyor. Mavi yakalıların işe yerleşme şanslarının üniversite bitiren beyaz yakalılara göre daha fazla olduğu düşünülmektedir.

   Üniversite, iş hayatı, iş bulmak dendiğinde bu alanda yoğun çaba gösteren dostumuz Aydın Keskin’in çabalarına da değinmek isterim. Keskin’in üniversite-sanayi iş birliği konusunda yayımlanmış bir kitabı bulunmaktadır. Keskin’e göre; “ Sanayi üniversite işbirliğinin amacı, ülke sanayinin her yönüyle gelişmesi için, sanayi adına sanayinin yapamadığı akademik çalışmaları üniversitelere yaptırarak, ülke sanayisinin diğer ülkelerin sanayi ve teknolojileri ile rekabet eder hale gelme şansını elde etmesi anlamına gelir.” Aydın Keskin; işsizliğe çare üretilmesinin, sanayi üniversite iş birliğinde ve ar-ge çalışmalarında yattığına şiddetle inanır. Fakat ülkemizde bu konunun 60 yıldır gündemde olmasına rağmen henüz çok mesafe alındığına inanmaz ve ar-ge çalışmalarının da daha çok taklitçi boyutta kaldığını düşünür.    

   Yüksek Öğrenim Kurumu bir bütün olarak çok eleştiri alır. Yüksek öğrenime giriş sisteminden, yönetsel tarzlara, eğitim kalitesinden, özerkliğe… Birçok konuda eleştirilir. Cumhuriyet eğitiminin; birlik, beraberlik, bilim, üretim, sevgi, ülke inşası, çağdaş uygarlık, kadınları toplum hayatına katmak vb.. hususlarda misyonunu tam tamamlayamadığı savunulur.

   Peki yüksek öğrenim dendiğinde ne anlamalıyız. İşte size bazı rakamlar: 80 milyon nüfuslu ülkemizde, 18 milyon öğrenci dersbaşı yapıyor. 186 devlet ve vakıf üniversitelerinde 6 milyonu aşan üniversiteli var. Üniversitelerde: 5.650mil. ( MYO dahil devlette) 450bin (Vakıf Üni.) 2.8mil. Kız - 3.3mil. Erkek- 3.7mil.Lisansta- 2.8mil. Açık Öğretimde- 342bin Yüksek lisansta- 78bin Doktorada. Bazı Avrupa ülkesinden büyük, üniversiteli sayısına ulaşmışız. Önemli olan bu gücü, toplum ve iş hayatına verimli biçimde katmaktır.

   Tabii konu açıldıkça, baştaki sorunun cevabından biraz uzaklaşmış olduk. Kızım üniversite bitirdi. Oğlum da anadolu sağlık meslek lisesinde okuyor. Duyarlı bir veli olarak, Türk eğitim sistemini takip etmekteyim. Eğitim sistemi öyle büyük sorunlarla örülü ki, işin içinden çıkmanın hiç de kolay olmadığını düşünüyorum. Sistemimizin tam oturmadığını, yap-boz tahtasına döndüğünü, ezberci metotlara dayandığını, test yönteminin çok abartıldığını, branşlaşmanın tam yerleşemediğini, öğrencilere fazla gereksiz bilgi yüklendiğini, öğretmek ve eğitmek yerine daha çok yarışın öne çıktığını, kurumların fiziki koşullarının yetersizliğini, iş dünyası ile diğer sosyal alanlarla eşgüdüm ve iş birliğinin oturmadığını başlıklar halinde, bir çırpıda söyleyebilirim.

   Üniversite okuyanların şartlarına gelince. Üniversitelinin başta beslenme, barınma kaygıları giderilmeli. Üniversiteli eğitim aldığı alanla ilgili her aşamada pratik yapabilmeli, çalışacağı sahayı önceden tanıyıp, en azından biraz deneyim kazanmalı. Üniversiteli seçtiği bölümü, puanı tuttuğu için değil, gerçekten sevdiği ve benimsediği için okumalı. Talep gören meslekler tercih edilmeli. Öğrenci kendini her açıdan geliştirmeye çalışmalı, mümkünse ikinci bir fakülte bitirmeli, bir yabancı dili yeterli düzeyde, bilgisayarı iyi derecede bilmeli. Günceli, iş ve sosyal hayatı takip etmeli, haberdar olmalı, yurtdışı ile (kurumlar-şahıslar-yayınlar) bazında iletişim halinde bulunmalı ve olumlu düşünceyle birlikte, geleceğe umutla bakmalı…Yolunuz açık olsun!    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.